Nilüfer masada oturmuş Çisillerin gelmesini bekliyordu. Dün gece gözüne bir gram uyku girmemişti. Sabaha karşı ağlaya ağlaya uyuyakalmıştı ancak. Erkenden de kalkmıştı. Bir an önce kahvaltı edip gitmek istiyordu. Çisil'in hafta sonu bir şeyler yapma isteği vardı ama Allah'tan hava kapalıydı. O yüzden Nilüfer bundan sıyrılmanın bir yolunu bulacaktı. Biraz Görkemsiz hava sahasına ihtiyacı vardı.
Çisil'in Firdevs Yöreoğlu gibi restorana giriş yapmasıyla gri bulutlu Boğaz manzarasını izleyen Nilüfer'in dikkati kolayca oraya kaydı. Kapalı hava ve kapalı mekana rağmen güneş gözlüğü takmıştı. Lakin masaya yaklaşırken gözlüğü çıkarıp kafasına koydu.
"Günaydın." Nilüfer'in karşısındaki sandalyeyi çekip direkt kendini bir külçe gibi bıraktı. "Kendimi sadece beş dakika uyumuş gibi hissediyorum. Her yerim ağrıyor sanki."
"Ben de öyleyim. Bana içki iç diye ısrar ediyorsun ama iyi gelmiyor bana."
"Olsun, yaparken güzel. Şimdi güzel bir kahvaltı edersek bunu atlatabiliriz."
Garson gelip ne içmek istediğini sorunca kahve istedi Çisil. Önünde fincan çayı duran Nilüfer alayla arkadaşına baktı. "Sabahları kahveci mi oldun sen?" diye sordu.
Çisil gözlerini devirerek güldü. "Alakası yok. Şu an ihtiyacım olan bu sadece... Of! Biz gidip alalım yiyecek bir şeyler. Görkem duş alıp gelecekti. Beklemeye lüzum yok."
Nilüfer Görkem'in adının anılmasıyla yine dün gecenin anılarında boğulduğunu hissetti. Ona sarıldığı anı ara ara tekrar yaşayıp duruyordu. Çisil'in peşinden gidip kendini bol karbonhidratlı bir kahvaltıya boğmak üzere büyük tabaklardan birini aldı. Tabağı tepeleme doldururken içindeki cimri dayı oldukça mutluydu. Madem bu otele para verecekti, bir yerden bu parayı çıkarması gerekiyordu.
"Kızım hangover'sın anladık da, diğer insanlara da yemek bıraksaydın keşke," dedi Çisil Nilüfer masaya gelirken. Nilüfer umursamazca güldü. "Geceliği bilmem kaç bin lira olan otelde kaldırttın beni zorla. Acısını çıkarıyorum. Merak etme yakmanın da yolunu bulurum." Yerine otururken Görkem de restorana giriş yaptı. Kızların aksine oldukça dinç görünüyordu.
"Hah geliyor Görkem. Cidden inanılmaz yani, en geç o yattı, sanki en mükemmel uykuyu o çekmiş gibi, şu hale bak. Erkeklerden nefret ediyorum." Çisil ağzının içinde mırıldanırken Nilüfer ona hak vermeden edemedi. Sahiden şu görüntü sinir bozucuydu.
"Günaydın," dedi Görkem masanın başına gelir gelmez. Hemen oturmadı. Bir sandalyenin arkasına ellerini koyarak kızlara doğru baktı. "Siz başlamışsınız, iyi yapmışsınız. Son anda bir şeyle ilgilenmem gerekti o yüzden geciktim. Kusura bakmayın."
"Günaydın hayatım, sorun yok. Hadi sen de al gel, biz yavaş yavaş yiyeceğiz. Değil mi Nünü, yavaş yiyeceğiz bu kadar şeyi?" dedi imalı bir şekilde Çisil.
Nilüfer ağzında saçaklı poğaçayı döndürürken onaylarcasına başını salladı. Asla öyle bir şey yoktu.
Görkem masadan tamamen uzaklaşıp büfeye gider gitmez Çisil Nilüfer'e doğru eğilip "Bir şekilde dedikodu yapmak için ölüyorum. Sevdin mi Görkem'i? Doğru söyle. Dün akşam biraz durgundu. Aslında genel olarak durgun bir tip ama dün akşam ekstra durgundu. Az içti mesela. Normalde daha çok içerdi hep. Sabah ona da seni sordum, 'sevmeyecek bir durum yok, çok vakit geçiremedik ki, ortalık çok gürültülüydü' dedi. Makul bir yanıttı ama..." dedi.
Nilüfer ağzındaki lokma sayesinde vakit kazandı. Omzunun üstünden hızla Görkem'i bir kontrol etti. "Haklı bir yanıt vermiş. Şirket partisinde bir insan bir insanı ne kadar tanıyabilir ki zaten?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞANMAMIŞ YILLAR
RomanceNilüfer için hayat hiç kolay değildi. Otuz beş yıllık ömrü boyunca sadece Görkem'le olduğu on ay boyunca mutlu olabilmişti. Hepi topu on ay. Ne öncesinde yüzü gülmüştü, ne de sonrasında. Görkem için de durum aynıydı. Nilüfer'i tanıyana kadar mutluym...