Nilüfer oturduğu pufta boş boş etrafına bakındı. Yarım saattir hiçbir şey yapmadan sahildeki insanları izliyordu. Baya sapık gibi insanların en ufak hareketlerini bile izliyordu. İşsizlik başına vurmuştu resmen.
Resmi olarak üç haftadır işsizdi. Şubatın yirmisinde San Jose'deki şirkette işe başlayacaktı güya ama bu tarih çalışma vizesinin gelişine göre ertelenebilirdi. İlk önce ocak ayının sonunda elindeki turist vizesiyle resmileştirme görüşmesini yapmaya gidecekti. Adamlarla yüz yüze de tanışması gerekiyordu. Bu ufak on günlük Amerika ziyareti hayatındaki birçok şeyin değişiminin ilk adımı olacaktı. Görkem'in evine gidecekti, eşyalarının, kıyafetlerinin bir kısmını şimdiden götürüp bırakacaktı. İkinci ve temelli gidişinde de kalanını götürecekti.
Üç haftada her şey çok değişmişti. Şirketteki son gününde sahiden planladığı gibi kariyerinin en iyi proje satış sunumunu yapmıştı resmen. Büyük toplantı salonunda onu dinleyen rahat yirmi kişiden fazla adam ağzı açık dinlemişti Nilüfer'in sunumunu. Üstelik yer yer sırf Amerikalılar da dinliyor diye İngilizce bile açıklamıştı projesini. Her fırsatta Çisil'in ve Rıfat'ın gözlerinin içine bakmıştı anlatırken. En son slayda ise kendi istifasının taranmış halini koymuştu. Kağıdın orijinalini de herkesin gözlerinin önünde masaya bırakmıştı. Resmen büyük patronların hatta potansiyel müşterinin önünde istifa etmişti. Hem de müşteri projeye ve Nilüfer'e bayıldığını dile getirdikten sonra...
Kendisinden asla böyle bir şey beklemezdi Nilüfer. Hayatı boyunca böyle bir şey yapabilecek kadar cesur hiç olmamıştı. O yüzden yaparken kendine bile şaşırmıştı. Ama hayatında ilk kez de garip bir haz duyarak rahatlamıştı. Sanki omuzlarından koca bir yük kalkmış gibi gelmişti.
Neyse ki o olaydan sonra şirketin 'ama iki ay ihbar süren var' gibi mızmızlanmaları olamamıştı. Onlar adına oldukça utanç dolu bir an yaşanmıştı sonuçta. Haliyle Nilüfer'e bir şey diyememişlerdi. Nilüfer gerekirse hastalığı bahane ederek direkt ayrılmanın bir yolunu bulacaktı zaten. Gerek kalmaması iyi olmuştu. Ayrılırken şirket efsanesi olmuştu. Tanımadığı insanlar bile gelip onu bu davranışı yüzünden tebrik etmişti.
Haliyle zirvede işi bırakıp üç hafta oturmak ona garip gelmişti. Hayatında ilk kez üç hafta çalışmadığı bir dönem vardı. Nilüfer beş yaşından beri hep çalışmıştı. Bu ilk işsizliğiydi. Babası onu bakkalın yanına çırak verdiğinden beridir ilk kez işsiz kalıyordu.
Gerçi bu arada bile boş durmamış, yazılım eğitimlerini izlemeye ve anlamaya çalışmaya devam etmişti.
Hafifçe gülümseyerek gidip mantıya devam etmek için ayaklandı. Hamur yeterince dinlenmiş olmalıydı. Görkem'e verdiği ve hala yapamadığı mantı sözünü anca bugün gerçekleştirebiliyordu.
Yeni evlerine de tamamen taşınabileli on gün falan olmuştu. Yataklarının geldiğinin ertesi günü Nilüfer'in evinden de gelecek olan eşyalar nakliye edilmişti. Fazla acele etmeden birkaç günde evi yerleştirmişlerdi. Pek bir eşyaları olduğu söylenemezdi hala. Gelmesini bekledikleri iki dolap, bir de televizyon ünitesi vardı. Zavallı televizyon geldiğinden beri yerde duruyordu.
Mutfağa geçip hamur matını yemek masasının üstüne koydu. Sonra kenara bıraktığı mantı hamurunu ve merdanesini aldı. Saçlarını düzgünce toplayıp önlüğünü de taktıktan sonra hazır hale geldi.
Tam hamurun etrafındaki streci açıyordu ki elindeki yüzüğü parıldayınca durdu. Mutlulukla gülümseyerek yüzüğü de çıkarıp tezgahın üstünde telefonunun yanına bıraktı. Bunu da yine üç haftadır hiç çıkarmadan takıyordu. Ve bu durum kendisini ne kadar mutlu ediyorsa, Görkem'i iki kat mutlu ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞANMAMIŞ YILLAR
RomanceNilüfer için hayat hiç kolay değildi. Otuz beş yıllık ömrü boyunca sadece Görkem'le olduğu on ay boyunca mutlu olabilmişti. Hepi topu on ay. Ne öncesinde yüzü gülmüştü, ne de sonrasında. Görkem için de durum aynıydı. Nilüfer'i tanıyana kadar mutluym...