Nilüfer bir anda gözü kayarak bilgisayarındaki saate baktığında gözleri dehşetle büyüdü. Saat neredeyse ona geliyordu. Bu hafta asla ama asla altıda bilgisayarı kapatıp çıkamamıştı.
Ofiste Kürşat ve kendisinden başka sadece iki kişi vardı. Diğer iki kişi muhasebe işi için mesai yaparken Kürşat ve kendisi sunum yetiştiriyordu sadece. Proje neredeyse hazırdı, bir de sunumu hazır olursa süper olacaktı.
Biraz kısık sesle "Şşt!" diyen Kürşat'ın sesini duyunca başını monitörün arkasından kaldırıp ona baktı. Kürşat sandalyesiyle beraber Nilüfer'in yanına kaydı. "Sana bir şey diyeceğim," dedi sessizce.
Nilüfer gergince ona baktı. Kürşat da bombayı bıraktı. "Erat Team'i dağıtıyorum. Ben istifa edeceğim."
"Ne?!" diye biraz fazla bağırdı Nilüfer. Bağırması yüzünden ikisi de bir anda irkilerek etraflarına bakındılar. Neyse ki kişilerden biri tee ötedeki odalardan birinde olduğu için duyması imkansızdı. Diğeri de belli ki kulaklıkla müzik dinliyordu kıpırdanmalarına bakılırsa.
"Nasıl ya?!" diye devam etti Nilüfer kısık sesle.
"Linkedin'den birkaç işe başvurmuştum, şansa biri oldu. Almanya'ya gideceğim, Berlin'e."
Nilüfer'in yüzü hüzünlü bir gülümsemeyle değişti. "Bu aslında o kadar da kötü bir haber değilmiş," dedi.
Kürşat da gülümsedi. "Haber daha da iyileşebilir, sana bağlı."
"Nasıl yani?"
"Sen de gelmek ister misin? Firma birini daha arıyor. Bana önerebileceğim birini sordular. Aklıma da ilk sen geldin. Aramızda en çalışkan olanlardan birisin, üstelik burada seni bağlayan bir şeyin de yok artık. Benden bile rahat gidebilirsin aslında. Tüm bunların yanı sıra senin de gelmeni isterim valla, eğlenirdik..."
Nilüfer afallayarak kalakaldı. İnanamıyordu. Böyle bir teklifi gram beklemiyordu. Kürşat'tan böyle bir atak da beklemiyordu zaten. Tamam hepsinin canına tak etmişti artık, haklarının verilmediğini düşünüyorlardı. Özellikle Nilüfer hem kadın olmanın hem de ırgat bir ekipte olmanın bedelini çok ödüyordu. Ama o hiçbir zaman köklü değişiklikler için kolayca cesaret edebilen biri olmamıştı. Bu nedenle yapılan öneri onun için çok iddialıydı.
"Ben... bilemedim... sen bir anda böyle deyince..."
"Bence direkt reddetme, bir görüş. CV'ni vereyim kadına. Eğer içine sinmezse devam ettirmezsin süreci zaten. Ama görüşme yapmak iyidir, pratik olur."
Nilüfer düşüncelere dalarak arkasına yaslandı. Kürşat bir anlamda haklıydı çünkü görüşmekten zarar gelmezdi. Pratik olması da iyi olurdu, zira burada artık kendisine daral geliyordu. O da biraz istifanın eşiğindeydi. Korkularını yendiği an yapabileceği bir şeydi bu. Ama Almanya'ya gitmek... çok iddialıydı. Burada onu bağlayan bir şey olmadığı konusunda haklıydı ama sadece birkaç hafta önce hayatı kökünden değişmişti.
Görkem'e ne diyecekti böyle bir senaryoda?
Çisil'le Görkem dört gündür konuşmuyorlardı. Nilüfer arabayı Çisil'e vermişti ve Çisil kafasını dağıtmak için karış karış geziniyordu dört gündür. Biraz olsun morali toparlanıyor gibiydi. Biraz daha toparlandığında Nilüfer tüm gerçekleri ona anlatacaktı. Görkem azıcık daha beklemesini rica etmişti. Madem şu ana kadar beklemişlerdi, birkaç gün daha bekleyebilirlerdi.
Çılgınca devam eden mesailerini bahane ederek bu süreçte ondan da biraz kaçmıştı Nilüfer. Zaten Çisil hala otele falan da dönmemişti. Bir tek dün akşam başka bir arkadaşında kalmıştı. Onun dışında Çisil hala Nilüfer'de kaldığı için görüşmeleri de tehlikeliydi. Bugün de gelmeyeceğini, Sapanca'da olduğunu söylemişti Çisil. Fakat Nilüfer Görkem'e bunu söylememişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞANMAMIŞ YILLAR
RomanceNilüfer için hayat hiç kolay değildi. Otuz beş yıllık ömrü boyunca sadece Görkem'le olduğu on ay boyunca mutlu olabilmişti. Hepi topu on ay. Ne öncesinde yüzü gülmüştü, ne de sonrasında. Görkem için de durum aynıydı. Nilüfer'i tanıyana kadar mutluym...