16. Bölüm

1.8K 237 32
                                    

Nilüfer dakikalardır yaptığı ödevden nasıl yüz aldığını heyecanla anlatıyordu ama Görkem'in aklı çok başka bir yerde olduğu için ona dikkatini verememişti. Boş bakışları okulun bahçesindeki bir noktaya sabitlenmiş orada duruyordu. Ne yazık ki Nilüfer anlattıklarını ona bakmadan anlattığı için Görkem'in kendisini gram dinlemediğini fark etmemişti.

"Bundan bu kadar mutluluk duymam saçma değil mi? Sonuçta sınav değil bir şey değil!" derken sorusuna yanıt alamayınca başını eğip Görkem'in yüzüne baktı. Onun robot gibi dalıp gittiğini fark edince elini onun yüzünün önünde salladı. Görkem onu bile ilk anda fark etmeyince "Hu huu! Naci! Orada mısın? Dünyadan Naci'ye! Bediş gibi dalıp gitmişsin," dedi. Görkem ancak o anda kendine gelebildi. Nilüfer'in tam olarak ne dediğini duyamamıştı bile. Elini görünce başını sallayarak kendine gelmişti.

"Pardon..." dedi uykudan uyanmış gibi Nilüfer'e dönerken. Nilüfer oturdukları bankta daha çok ona dönerek ellerini kucağında birleştirdi. "Kafanı şişirdim değil mi? Sıkıldın burada bıdı bıdı ödevdi dersti... Zaten yeterince bu konuda baskı altında değilmişsin gibi."

Görkem onun tatlılığı karşısında hafifçe gülse de sitemle baktı. "Olur mu öyle şey çiçeğim? Senin anlattığın her şey çok önemli bilgidir benim için."

Nilüfer 'abartma' dercesine gözlerini belertti ona. Sonra biraz ciddileşerek merakla "Sen sahiden dalgınsın bugün. Sabahtan beri bu haldesin. N'oldu? Bir sorun mu var?" diye sordu.

Görkem de hemen ona döndü. "Yok bir şey sevgilim. Uykusuzum sanırım biraz, ondan."

Nilüfer bunu pek yutmamıştı çünkü Görkem genel olarak uykusuz yaşayanlardandı zaten. Geç saatlere kadar telefonla oynuyordu ediyordu. Müzik dinliyordu. Ve az da olsa ders çalışıyordu...

"Hafta sonu n'aptın? Hiç anlatmadın. Dün dershaneye gittin mi?" Nilüfer ayaklarını poposunun altına alarak iyice evde oturur gibi bir hal aldı. Eteği pek kısa olmadığı için rahat hareket edebiliyordu. Külotlu çorapları da kalındı.

Görkem uslu bir çocuk gibi "Gittim," diyerek başını salladı. "Bu hafta öğlenciydim. Cumartesi de gittim pazar da. Hatta dün ders bile çalıştım akşam."

"Ne güzel! Aferinn! Ben de dün kuaförden sonra evde ders çalıştım. Sanırım arada bunu da yapmamız gerekiyor."

"Beraber de yapmalıyız bence. Hiç ders çalışmak için buluşmuyoruz biz."

"Çünkü o amaçla herhangi birimizin evinde toplanırsak sonunun ne olacağı çok aşikar."

Nilüfer'in bu sözleri üzerine Görkem sırıttı. "Eh biraz ondan, biraz ondan... 1 Ocak'ta gelirsin bize, kuaför de açılmıyormuş madem. Oturup bu güzel tatil gününü hem ders çalışmakla hem de biraz öpüşmekle geçiririz."

Nilüfer cici bir tebessümle Görkem'e bakmayı sürdürdü. "Olabilir, iyi bir fikir gibi geliyor kulağa."

Görkem 'bak gördün mü, ben de pratik olabiliyorum' dercesine bir tavırla doğrulup Nilüfer'e baktı. Teneffüs zilinin çalmasıyla ikisinin de yüzü düştü. Bu ayrılık zamanı demekti.

"Gel seni sınıfa kadar bırakayım, öğretmen zili çalana kadar vaktimiz var sonuçta," diyerek ayaklandı Görkem.

"Ama benimkisi tee öbür kanatta. Ya ucu ucuna yetişiyorsun, ya geç kalıyorsun bunu yapınca."

"Olsun hadi yürü." El ele okul binasına girerek önce birinci kattaki Nilüfer'in sınıfının oraya kadar yürüdüler. Görkem onu bıraktıktan sonra eski düşünceli haline geri bürünerek iki üst katta olan kendi sınıfına yöneldi. Sınıfın olduğu koridora girdiğinde öğretmen zili de çalmıştı. Adımlarını hiç hızlandırmadan elleri ceplerinde sınıfa kadar yürüdü. İçeri girdiğinde klasik bir şekilde herkes konuştuğu için gürültü içindeydi sınıf. Cam kenarı dördüncü sıradaki yerine doğru ilerledi. Bir külçe gibi kendini bıraktıktan sonra bakışlarını camdan dışarı çevirdi.

YAŞANMAMIŞ YILLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin