Ender'le, Gandalf'la ve Cankız'la beraber ikili kanepeye güzel sığmışlardı. Balık istifi gibi üst üstelerdi. İşten gelince çocukları gezdirirken ikisi de işleri olmadığı için beraber pizza söyleyip bira içerek boş boş televizyon izlemeye karar vermişlerdi. Netflix'te buldukları bir komedi dizisini izlerlerken, Nilüfer pek diziye odaklanamıyordu. Çünkü hala iki gün öncesini düşünüyordu.
Cumartesi gecesini Görkem'le beraber geçirdikten sonra pazar günü sabah beraber kahvaltı edip, sonrasında acıklı bir İstanbul'a dönüş yolculuğu yapmışlardı. Yol boyunca hüzünden ötürü çoğunlukla ikisi de sessiz kalmışlardı. Görkem zar zor "Beni sen yol üstünde bırak, otele geçerim oradan," demişti Mecidiyeköy'e geldiklerinde. Nilüfer "Olmaz öyle şey," diyerek onu en azından Maçka Parkı'nın oraya kadar götürmüştü. Görkem'in arabadan inmesi dakikalarını almıştı. İkisi de birbirlerinden ayrılmak istemiyorlar, aynı zamanda konuşmuyorlardı da. En sonunda Görkem dayanamayıp onu boynu ve yanağı arasında bir noktadan sıcacık öpmüş, sonra da arabadan inmişti. Nilüfer eve kadar ağlayarak araba kullanmıştı ondan sonra.
O ayrılış anını bir türlü unutamıyordu. Görkem'in özlem ve hüzün dolup öpüşünü... Şansı olsa bin kere daha öpmesini isterdi öyle.
Ender'in gülüşüyle daldığı hayallerden sıyrılırken önce bir şaşkınlıkla etrafına bakındı, sonra televizyona döndü. Ender ancak o ara fark edebildi Nilüfer'in halini. Yüz ifadesinden okunuyordu.
"İyi misin sen? Dalgınsın bi?"
Nilüfer konuyu hiç bilmeyen birine baştan sona anlatmak istiyordu aslında. Ama Ender için çok erkendi. Şunun şurasında on gündür falan tanışıyorlardı. Bu biraz garip bir hikayeydi. Eğer anlamazsa yargılayabilirdi. Çünkü ancak Nilüfer gibi manyak insanlar yirmi sene aynı kişiye aşık halde umutsuz bir hayat geçirebilirlerdi. Nilüfer insanlar onu garipsemesin diye bu hikayeyi anlatmaktan kaçınırdı. Herkes Çisil gibi anlayışlı ve duygusal değildi.
"İş yoğun, sene sonu diye hareketliyiz. Rahatsız yöneticilerim kafamı çok meşgul ediyorlar." Bu klasik yalan kısmen doğruydu. Nilüfer'i iş yerinde delirtmedikleri bir gün geçmiyordu.
"Ben artık bunlara suratımı asamıyorum bile. O kadar pes ettim, yıldım. Bugün bir tane çizimime otuz altıncı revizemi aldım. Bak lafın gelişi değil ha, cidden otuz altıncı. Susuyor ve yapıyorum. Artık kimseye bir şey demem etmem."
Nilüfer Ender'deki kabullenmişliğe acıklı bir gülümsemeyle baktı. Böyle olmak da mantıklı olabilirdi. Belki de sahiden huzur bu bakış açısındaydı.
"Bira getireyim ben, biralar bitti," diyerek ayaklandı bir anda Ender. Nilüfer tam 'sen otur, ben vereyim' diyordu ki kapının çalınmasıyla ikisi de birbirlerine bakarak kalakaldı. "Birini bekliyor muydun?" diye sordu Ender. Nilüfer olumsuz anlamda başını sallayarak ayaklandı ve kapıya gitti. "Kapıcıdır belki, sen dolaptan biraları al, ben bakarım."
Kapıyı açınca kimseyi göremedi. Otomatiğe basarak "Kim o?" diye sordu.
"Bu dünyada en sevdiğin insan! Aç kapıyı hadi!"
Çisil'in sesini duyduğu an gözleri büyüdü. İşte bunu beklemiyordu. Otomatiğe basıp kapıyı açtı. Bir dakika kadar sonra kata gelen asansörden Çisil'le beraber Görkem de inince Nilüfer'in kalp atışları panikle hızlandı. Görkem'le ilk göz göze geldiklerinde gözlerini çekemedi ondan. Gülerek ve mutlulukla kendisine doğru gelen Çisil'e güç bela döndükten sonra kendini gülümsemeye zorladı. Çisil yine o kadar ışıldıyordu ki, onunla beraber mutlu olmamak çok zordu.
"Biraz habersiz geldik ama sonuçta yabancı değilizdir dedim ben," diyerek kıkırdadı Çisil arkadaşına sarılırken. Sonra eğilip Gandalf'ı sevdiği sırada, Nilüfer yarım bir ağızla Görkem'e de bakarak "Hoş geldiniz, iyi yaptınız," dedi. Aynı esnada içeriden bir sesler gelince Çisil doğrulup pat diye Nilüfer'e baktı. "Biri mi var içeride?" diye fısıldarken zaten Ender mutfaktan çıkıp antrede belirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞANMAMIŞ YILLAR
RomanceNilüfer için hayat hiç kolay değildi. Otuz beş yıllık ömrü boyunca sadece Görkem'le olduğu on ay boyunca mutlu olabilmişti. Hepi topu on ay. Ne öncesinde yüzü gülmüştü, ne de sonrasında. Görkem için de durum aynıydı. Nilüfer'i tanıyana kadar mutluym...