8. BÖLÜM

662 71 25
                                    

Mum ışıklarının aydınlattığı kütüphanedeki koltuğa uzanmış iki saattir elimde tuttuğum kitabı okumaya çalışıyordum. Ama nafileydi. Hiç bir zaman kitap okumayla arası iyi olmayan ben yabancısı olduğum bu dünya için kendimi kütüphaneye attığımda bir nebze merakımı gidermek istemiştim. Fakat çoğu kitapta ki dili anlayamadığım için geri bırakmak zorunda kalmıştım. Elimde sürünen kitapta yazan yararlı bitkiler kafayı yememe neden olacaktı.

Bir haftayı geçkin süredir bu boyuttaydım. Ve son iki gündür ortada görünmeyen Setsu ve bir görünüp bir kaybolan Gaius ikilisine fena halde bozulmuş vaziyetteydim. Beni bu kaleye sıkıştırıp gitmişlerdi. Üstelik yemek saatlerini her daim derin düşüncelere dalmış olan Cassius ile birlikte geçirmek zorunda kalıyordum. Gözünün üstümde olmasının yanı sıra asla konuşmayan bu iblis çoğu zaman yemeğimi bitiremeden kaçmama neden oluyordu.

Cıva gözlerini her çevirişinde anlamdıramadığım kasılma bedenimi ele geçirirken konuşmadan attığı uzun süreli bakışları elimi ayağımı birbirine doluyordu.

Aileme ulaşması için verdiğim mektupları ulaştıracağına dair söz vermişti. Bunu yapacağını bilsem de Gaius'a mektupları sormam gerekiyordu. Sadece ulaşmaları gereken yere gittiklerinden emin olmalıydım, o vakit rahatlayabilirdim. Annemin kafayı yediği, Elenor'un ise FBI'yı harekete geçirdiği gözümde canlanabiliyordu. Hayatımı özlemiştim. Her gün Elenor'un aynanın önünde söylenerek hazırlanmasını, saatler süren sohbetlerimizi, Chris ile olan sevgi pıtırcığı ilişkilerini bile özlemiştim.

Burada daha ne kadar kalacaktım?

Ne olduğumu öğrenmek için beklediğimiz Evgeny - Adelina çifti henüz dönmemişti. Gaius'un bahsettiğine göre Evgeny bir iblisken cadı olan Adelina ile uzun süredir evlilerdi. Ve Cassius'un gönderdiği 'gizli' bir göreve gitmişlerdi. Bu yüzden ne zaman dönecekleri hakkında kesin bir bilgileri yoktu. Fakat şu an ki vaziyetim böyle iken epey huzursuzdum. Her gittiğim yerde beni izleyen gözler odaya kapanma isteğimi arttırıyordu. Gün içinde asla görünmeyen arkadaşlarım ve müstakbel kral yalnızlığıma merhem olamıyordu.

İçimi çekip artık tamamen ilgimi yitiren kitabın kapağını sertçe kapattım. Dışarı çıkıp yürüyüş yapmalıydım belki de.

Oturduğum yerden kalkıp kitabı aldığım rafa yerleştirdiğimde kütüphanenin paslanan kapısı gıcırdayarak açıldı. İçeriye giriş yapan cüsseli vücut gözüme iliştiğinde nefesimi tuttum.

Cassius elindeki kâğıt parçalarından kafasını kaldırmadan ilerlerken birden varlığımı fark etmişçesine kafasını kaldırdı. Gözleri varlığımın olduğu yeri önceden biliyormuş gibi hızla benimle buluştuğunda tırabzana yaslanıp ona üstten baktım. Ben ikinci kattayken o birinci kattaydı. Tepeden bakan ben olmama rağmen kendimi yine de küçücük hissediyordum. Kaşlarım bunun rahatsızlığı ile çatılırken buna karşılık Cassius'un kaşları havalandı.

"Ne yapıyorsun burada?" Sesinin hoş tınısı yavaşça mırıldandığında bunu rahatsızlıkla mı söylediğini anlayamamıştım. Duygudan yoksun sesi, güzelliği dışında fikir yürütülemeyecek kadar ifadesizdi. Kütüphaneyi keşfettiğimde kimseden izin almamıştım kitapları okumak için. Beni başıboş bırakan onlardı. Ne yapmamı bekliyorlardı?

Vereceği cevaba karşılık savunmamı tasarlayarak omuz silktim. "Kitap okuyordum." Kısaca başını sallayıp ortada bulunan yuvarlak masaya ilerledi. Elindekileri masaya gelişi güzel bırakırken hareketlerini izlemekten kendimi alamadım. Kaslarına rağmen hareketlerinde bir ahenk barındırıyordu. İriliği gözü korkutmaktansa cezbediyordu.

"Aradığını bulabildin mi?" Beklediğimden farklı verdiği cevabı hazırlıksız yakalamıştı. Bir süre durdum. "Hayır. Çoğu kitabı okuyamıyorum bile."

SAMHAİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin