4. BÖLÜM

786 65 33
                                    

Konuşma seslerine uyandığımda soğuktan uyuşan bedenim kasılmıştı. Uyuşukluğu gidermek adına esneyip hareket etmeye çalıştım. Gözümü açıp sorunları hatırlamadan önce esnemek istemiştim. Sanki normal bir sabahmış gibi davranmak günü normalleştirecekmiş umuduyla.

"Uyandın mı?" Setsu ile göz göze geldiğimizde içimde beliren rahatlama hissi yüzümün gülmesine neden oldu. Onun için endişelenmiştim. O kadar uzun zaman baygın kalmıştı ki bir terslik olduğuna neredeyse emindim. Düne bakış cildi daha parlak ve dinç gözüküyordu. Kafamla onaylarken onu, etrafa göz attım.

Mağaranın içi, gündüz olduğu için aydınlıktı. Boş duvarlar yosun kaplıyken, burnuma dolan koku rahatsız etmişti. Toprak zemine göz attım. Ayağımın dibinden geçen böcekle olduğum yerden fırladım. Ürpermemle gelen kaşıntı ile saçımı karıştırırken, gece boyunca hangi böceklerin üstümde dolaştığı fikri... Kahretsin.

Mağaranın girişinde görünen Gaius "Günaydın kızlar! İkinizde uyandığınıza göre artık yola çıkmalıyız." dedi neşeli sesiyle.

Halimizi düşününce bu neşesi saçma gelse de moral bozmamak söylenmedim. Vücudu hâlen kanla kaplı olsa da güneş ışığının altında ayırt edilen cildi pürüzsüzdü. Yaraları tamamen kapanmıştı, sadece izler vardı. Saçlarımla uğraşmayı kestim.

Derin bir nefes çekerek durumun garipliği ve Gaius'un neşesindeki ironiyi de beynimin arkasına ittim. "Nereye gidiyoruz?"

Sağlam olan omuzlarını silkti. "Bilmiyorum ama bu bölgeden ne kadar uzaklaşırsak o kadar iyi. Büyü bizi zayıflatıyor."

Duyduklarımı doğrulamak için yüzüne baktım. Kaşlarım saçlarıma değecek kadar havalanmıştı. Ne demişti o? Setsu boğazını temizlerken, Gaius sinirle ona baktı. "Ne bekliyorsun? Herhalde ona hiçbir şey söylemeden evine bırakmayı düşünmüyorsun."

"Zihnini silmek için bir cadı bulabiliriz." Cadı? Zihin sildirmek?

Neden bahsettiğini soracakken sinirle karşı çıkan Gaius benden önce davranmıştı. "Sence zihnini silince peşini bırakacaklar mı? Bir süre bizimle kalmak zorunda olduğunu biliyorsun. Kendi dünyasına dönemez." Kesin sesi, sertleşmiş itiraz kabul etmek istemiyorum tonundaydı. Bu konuyu daha önce tartışıp anlaşamadıkları belliydi.

"Bizimle Pseumizan'da yaşamasını bekleyemezsin."

Ora nere be? Ve ben nerde yaşayacağım, nerde?

Bön bön izlediğim ikili tepemde konuşarak birbirlerini her an boğmadan önce aralarına girdim. "Millet ben buradayım. Tam ikinizin dibinde, ayakta dikiliyorum. Bir karar alınıyorsa, ki özellikle bu benimle ilgili bir kararsa bunu bana sormanız gerekmez mi?"

"Hayır!" aynı anda bağıran ikili öfkeli gözlerini bu sefer bana dikmişti.

Gerilen sinirlerimle sakin olmak için derin bir nefes aldım. Benim cinlerim tepemde ya da korkmuş veya arkasına bakmadan kaçıyor olmam gerekirken ikisini sakinleştirmeye çalışmam normal miydi? Sabır dileyerek sesimi nazik tonuna getirmeye çalıştım. "İkinizde sinirlerimle oynamayın benim. Ne döndüğünü anlatın." İtiraz etmeye çalışan Setsu'ya elimi kaldırdım. Neyi, kimden korumaya çalışıyordu? Eğer korumaya çalıştığı kişi bensem çabası o kadar saçmaydı ki. Şuan içinde bulunduğum durumda bir şeyler öğrenmek değil bir şeyler öğrenmemek ölme nedenim olabilirdi. "Buradayız. Üçümüzün de hedefi buradan kurtulmak. Birbirimize destek olmak dışında daha iyi bir seçenek yok. Üstelik arkamızdan gelecek olanları söylemiyorum bile. Nerede olduğumuzu bilmememizde cabası. Ama sen sürekli benden bir şey saklamaya çalışırsan bu olmaz."

SAMHAİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin