14. BÖLÜM

639 62 58
                                    

Sert zemine düştüğümde belimden çıkan sesle birlikte inledim. Lanet olsun, sadağın sivri ucu kalçama batıyordu. Boşluğa girdikten sonra dengemi kaybettiğim için yığılan kitaplarım etrafa saçılmıştı. Gece göğüne bakarak üfledim. Annemin zoruyla Pseumizan'a gönderileceğimi asla tahmin etmezdim. Ama şimdi burada, tekrardan beni çok seven iblislerimle karşılıklı oturacaktım. Hayıflanarak ayağa kalktım. Ayın loş ışığının yardımıyla yere düşürdüğüm kitapları topladım. Düştüğüm yere son bir kez daha baktım. Anneme geri dönmek için yapabileceğim bir şey yoktu. Ağlamamak için alt dudağımı dişlerimin arasına aldım. Babam yaşıyordu ve annem onu bekliyordu. Üstelik ikisinin hayatı birbirine bağlıyken annemi yanımda götürüp onları riske atamazdım. Yaşamaları ve kavuşmaları gerekliydi. Çocukluğumda boyunca geceleri annemin ağlama sesleriyle uyandığımı hatırlıyordum. Cevapsız bıraktığı sorularımın sonucu babamın bizi terk ettiğini düşünmüştüm. Meğerse beni cevapsız bırakmasının sebebi varmış. Benden gizlenen her şeye rağmen, gelecekte bir gün aile olabileceğimiz düşüncesine tutundum. Önemli olan buydu. İç çekerek arkamı döndüm.

Farkındalıkla şok içinde bulunduğum yere baktım. "Hayda!" Fena faka basmıştım. Hem de annem tarafından. Burasıda nereydi böyle? Pseumizan'da olmadığıma adım kadar emindim.

Harika, tek kelime ile HARİKA! Gökyüzüne sinirle baktım. " Teşekkürler anne!" öfkeden birazdan burnumdan soluyacaktım neredeyse. Sebep mi? Çok basit yine bir ormandaydım. Ve nerede olduğuma dair bir fikrim yoktu. Annem beni gönderirken Cassius'un yanına gönderdiğine emindi, en azından ben dediklerinden öyle algılamıştım. Sakinleşerek dikkatimi toparlamaya çalıştım.

Cassius'un yanına göndereceğine o kadar eminse... Cassius buralarda bir yerde olmalıydı. Bu diyara acilen telefon gelmeliydi. Şu anda bir arama için neler vermezdim.

Orman ve karanlık hiç benlik ikili değildi. Gecenin karanlığında yükselen cırcır böceklerinin sesi dışında sessizlik hâkimdi ormana. Şimdi ben nerede bulağım bu adamı!? Oflayarak dikkatle yürümeye başladım. Bir yandan bastığım yeri kontrol ederken bir yandan da gelebilecek herhangi bir tehlikeye karşı dikkat kesilmiştim. Tabi lanet okumayı da ihmal etmiyordum. Belli bir süre sonra elimdeki kitaplar ağır gelmeye başlamıştı. Omuzumda duran sadak ve oklarda cabasıydı. Sinirle attığım adımların nereye geldiğini umursamıyordum artık. Bu ormanın bir çıkışı olmalıydı.

"Cassius! Gaius! " Dayanamayıp bağırdım iblislerin varlığına dair herhangi bir kanıt yoktu. Hadi ama lütfen! Parçalanmış bir ağacın üstünden atladığımda bileğim ters dönmüştü. Acıyla inlediğimde ayağımın üstünde sekmekten kendimi alamamıştım. Elimdeki kitapları toprak zemine atıp yere oturdum. Sızlayan bileğimi açtığımda rahatlamayla tuttuğum nefesimi bırakmıştım. Herhangi bir morarma yoktu. Sadece acıyordu. Kırılmadığı için şükrettim. Yine de daha detaylı incelemek için eğildim gelen sesle sıçradım. Korkuyla kaldırdığım gözlerim sesin kaynağını bulmak için dönüp duruyordu. Ses gittikçe yaklaşırken ona eşlik eden kükreme ağaçlara çarptı.

Korkuyla ayağımın acısını unutup kitapları kucakladım. Sesin geldiği yönden uzaklaşmak için koşmaya başladığımda ayağımın acısı kıvranmama neden olmuştu. Fakat umursadım, duraksamadım sadece koştum. Bu sefer yanımda beni kurtaracak ne Gaius ne de Setsu vardı. Ormanda tek başımaydım.

Omuzuma çarpan bedenle geriye savrulduğumda ağaca çarpıp yere düştüm. Sarsıntı o kadar şiddetliydi ki acı bir an gözlerimin kararmasına neden olmuştu. "Lanet olsun."

"Bakın burada kimler varmış?" Saçımda hissettiğim eller başımı geriye asılırken daha kendime gelememiştim. Ne olduğunu anlamadan saçımdan sürüklenmeye başlamıştım bile. Ayaklarımın üstüne dikelmeye çalışmam nafileydi. Saçlarımdan asılarak götürmem dikkatimi tamamen yok etmişti.

SAMHAİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin