11.BÖLÜM

559 57 20
                                    

Kalabalıktan çıkan uğultu kulaklarımı dolduruyordu. Kollarımın içindeki kıpırtı ve hıçkırık sesi kaşlarımı çatmama neden olurken yavaş yavaş sönen ışık sayesinde gözlerim karanlığa gömülmüştü. Kollarımdan ayrılan çocuğun bıraktığı boşluk hissi sendelememe neden olurken gözlerimi açtım. Az önce saldıran iblisi yakaladıklarından emin olduğum iblisler şimdi boş avuç içlerine şaşkınlıkla bakıyordu.
Yine yapmıştım.
Birini daha yok etmiştim.
Yutkunduğum sert tükürük bile olayları sindirmemi sağlayamamıştı. Telaşla ortadan kaybolan iblisi arayanlar suçlayan gözlerle bana döndüğünde oturduğum yerde dikildim. Cassius bana doğru hareketlenerek dirseğimden sıkıca tuttu. Sert tutuşu canımı yakarken geri çekilemedim.
"Oda neydi öyle?" diyerek öne çıkan saçlarında aklar bulunan iblis kaşları çatık hoşnutsuzlukla bana bakıyordu. Cevapsız karşısında dikelince daha daha üsteledi. "Sen yaptın! O iblisi sen öldürdün!"
Kalabalıktan geriye çekilen kişiler korkuyla bana bakıyordu. Bu anlar içinde en çok üzüldüğüm durum ise az önce babasına yardım etmek istediğim çocuk gözlerindeki yaşlarla benden uzaklaşıyordu. Uzanmak istediğimde Gaius'un arkasına saklandı. Üzüntünün yanında hissettiğim acıda cabasıydı.
Elim acıyan yere gittiğinde Cassius'unda gözlerini omuzuma diktiğini fark ettim. Kaşları çatılmıştı. Gözlerinde tekrardan beliren ışık kaçmaya çalışmama neden olmuşken dirseğimden çekerek beni önüne getirdi. Sırtım sert göğsüne dayanmıştı.
"Bunu görüyor musunuz?" Eliyle diş izlerini işaret etmişti. Kan sızan yara midemi bulandırırken diğerlerine baktım. "Durduk yere yapmadı ilk saldırıya uğrayan oydu." Kalabalığa dik dik bakmasıyla ölüm sessizliği oluşmuştu.
Ağzının içinde gevelediği küfürle kolumu asılarak eve sürüklemeye başladı. İtiraz etmeden hareketlerine uyum sağladım. Kalabalığın inkârına kulak asmadan girdiğimiz kalede nereye sürüklendiğimi çok sonradan fark etmiştim. Ayaklarımı yere sağlam basmaya çalıştım.
"Cassius lütfen! Bilerek yapmadım. O beni ısırınca olanlar oldu."
"Bu bir şeyi değiştirmez. Halkıma zarar gelmesi hususunda ki uyarımı unutmamalıydın."
Zindanlara inen demir kapıyı açtığında geri dönüp kaçmak istemiştim. Ama kaçışımın yararsız olduğunu biliyordum. Bu yerden çıkmam, onu atlatmam mümkün değildi. Önden geçmem için işaret verdiğinde suratımı asarak içeri girdim. Merdivenleri takip ederek ben önde o arkamda ilerlediğinde sonunda burada gözlerimi açtığım ilk yere geri dönmüştüm. Yanımda dikelen bedenine baktım.
"Bunu yapmak zorunda mısın?" Sessizce bakan gözlerine kendimi tutamadan yalvararak baktım. "Lütfen buraya girmek istemiyorum." Yüzünde değişmeyen sert mimik ve sessizliği karşısında yutkunarak içeriye adım attım. Arkamdan kilitlenen kapı sesi tüylerimi ürpertirken dönüp işini dikkatle bitiren Cassius'a baktım. "Ne kadar burada kalmam gerekli?"
"Bir kaç saate yanına uğrayacağım." diyerek son kez yüzüme baktı. Kafasında ne düşündüğünü çözemeden kendi kendine kafasını salladıktan sonra uzaklaştı.
Kandil ışığında aydınlanan zindanla beni tek başıma bırakmıştı.





Ne kadar saat olmuştu bilmiyorum ama uyuyup uyandıktan sonra baş ağrım beni öldürecek kadar ağırdı. Dişlerimi sıktım. Dikeldiğim soğuk zeminde üzerimdeki örtüyü fark ettikten sonra zindanın kapısına döndü gözlerim. Cassius kollarını göğsünde bağlamış vaziyette beni izliyordu.
Kandil ışığının yansıttığı loş ortamda ateşin hareketine göre yüzünün belli kısımları aydınlıktı. Öylece ayakta dikilmiş beni seyrediyordu. Buranın küçüklüğünden kaynaklı vücudu korkutucu derecede göz dolduruyordu. Daha öne onun kadar hem kaslı hem de uzun bir adam görmediğimden emindim. Üstelik kol kasları yaptığı hareketten ötürü daha da belirgindi şu anda. Saçları dağınık şekilde omuzlarına dökülmüşken yüzüne bezginlik ifadesi yer edinmişti.
Derin bir nefes alıp ayağa kalkarak parmaklıklara, onun karşısına yaklaştım. "Diğerleri iyi mi?"
Kaşları çatılırken bu sorum onu rahatsız etmişti, anlamıştım fakat nedenine; kafasında beni suçladıklarına anlam veremiyordum. Sonuçta kasıtlı yaptığım bir gösteri değildi. Parmaklıkları tutarak yüzümü sert demirlere dayadım. Alttan baktığım gözleriyle buluşan gözlerime dürüstlük eklemeyi unutmamıştım. "Bilerek yapmadım. Bir anda oluyor. Benim... Benim kontrolümde olan bir şey değil bu." Sözlerime rağmen konuşmayarak beni seyretmeye devam edince sinirlerim gerilmeye başlamıştı. "Gaius ile konuşabilir miyim?"
Bu sefer dilinden döküleceklere layık olabilmiştim ki konuştu. "Kardeşimi neden görmek istiyorsun?" Sesindeki rahatsızlık kaşlarımı çatmama neden olurken açıklama gereği duydum. "Çünkü o benim arkadaşım. Sen değil, ama o bana inanacaktır."
Oda benim gibi parmaklıklara yaklaştığında birbirimize dokunmamıza tek engel aramızda ki demirlerdi. "Yine de son karar bana ait."
Hüsranla soluduğumda sinir bozucu bu dev iblisten uzaklaşmak için geri çekildim. Duvarın köşesine gidip çöktüğümde tepsi ile gelen dişi iblisi anca fark etmiştim. Cassius'a uzattığı tepsinin ardından bana bakıp hızla gözlerini kaçırarak geri dönmüştü. Cassius içeri girdiğinde yiyecek ümidiyle elindekilere göz attım. Fakat gördüğüm ilk yardım malzemeleriyle hayal kırıklığına uğramıştım. Yanıma çöküp izin almadan omzumu açığa çıkardığında duraksadım. Omuzumdaki ısırık çoktan sarılmıştı. "Bunu kim, ne zaman yaptı?"
"Sen uyurken yaptım. Pansuman edilmesi gerekiyordu."
Sargıyı açtığında ortaya çıkan yaranın görüntüsü yaşananları hatırlatmıştı. O anki acı halen hissedilmese de sızı yerinde duruyordu. Kafamı taş duvara çevirdim. O arada Cassius işini sessize halletmişti. "Ben katil değilim." dedim birden.
İçten içe beni yiyip tüketen düşünceyi dile getirmek istemiştim. Kendime mani olamamıştım. Bütün bu olanlar arasında en çok korktuğum şey ölümdü. En kötüsü de benim öldürmemdi. İç çektiğini duydum. Omuzuma bluzu geri yerleştirdi. Saçımda hissettiğim parmaklarla neye uğradığımı şaşırmıştım. Hissettiklerimi doğrulamak için hızla ona döndüm. Hiç oralı olmadan tepsiye kullandıklarını bırakırken yanlış hissettiğimi anlamam uzun sürmedi.
Benim hayal gücüm olmalıydı. Adam o kadar... O kadar baskındı ki aurası her yerdeydi. Ve bu düşünmemi engelliyordu. Zindanın içinde koşuşturma sesi yankılandığında Gaius göz hizama girmişti çoktan.
Yüzündeki sırıtma bana iyi haberleri olduğu anlamına geliyordu. Rahatlatmak amacıyla başını salladı ardından abisine döndü. "Evgeny ve Adelina geldi."
Heyecanla yerimden kalktım. Benim aksime şimdiye kadar gördüğüm en yavaş hareketiyle ayağa dikelen Cassius yanımdan geçip soğuk kanlılıkla zindanın kapısını kapattı. O kapıyı kilitlerken öne atıldım. "Cassius, beni buraya kilitleyemezsin. Onların gelişini günlerdir bekliyoruz ne olduğumu öğrenmenin tam zamanı."
Beni dinlemeyip kardeşine döndü. "Kimse bu zindandan çıkmayacak" sarsılmaz sesi yutkunmama neden olurken korkuyla baktığım Gaius'da benden farklı değildi. "Kimse de buraya benden izinsiz adımını atmayacak. Bu bir emirdir Gaius. Senin içinde geçerli kardeşim." İtiraz kabul etmediğini anlamamız için uzun süre Gaius'a baktıktan sonra başka bir şey söylemeden dönüp gitti. Sinirle asıldığım parmaklıklara dayandım. "Cassius! Beni burada tutmaya hakkın yok. İlk saldıran ben değildim!" Geri dönüp bakmamıştı bile. Adımlarında yavaşlama dahi olmamıştı. Sinirden gözlerim dolacakken benim gibi çıkmazda olan iblise baktım. "Abin tam bir..." söyleyecek sözüm yoktu. "İblis" diyerek tamamladığında ironiye gülümsedim. Asabım bozulmuştu.
"Sanırım benimde gitmem gerekli."
Öne doğru uzattığım elimle Gaius'un kolunu kavradım. "Gitme. Lütfen bir süre bekle. Neler olduğunu anlatman gerekli. Yukarıda olanlar... Benim yüzündem yaralanan var mı ?"
"Hayır sadece... O iblis kayboldu. Nerede olduğunu bulamadık henüz. Arıyoruz, ama yok."
Yüzümü avuçlarımın arasına alıp sıvazladım. Eğer o iblis bulunamazsa buradan çıkışım yoktu. Bu hapishaneye, bu diyara mahkûm olacaktım. Üstelik bu yaptığımın bedeli sadece parmaklıklar ardında çürümekte olmayabilirdi. Cassius'un elinden beni alabilecek tek kişiye baktım. "Yapabileceğin herhangi bir şey yok mu? Burada, bu yerde kalamam. Lütfen Gaius! Duvarlar üzerime üzerime geliyor. Benim suçum yok. Bunu sen de biliyorsun bilinçli yapamıyorum. Bir anda oluveriyor."
Saçlarını karıştıran Gaius söyleyeceklerini dikkatle seçmesinin verdiği zorlukla yüzünü buruşturdu. "Biliyorum. Ama bu sefer farklıydı İris. Daha önce yaptığın seni şaşırtırken bu sefer yaptığın sonuçtan ilk anda memnun gibiydin. Sanki kendini koruyabildiğin için tatmin olmuştun."
Duraksadım. Gerçekten öyle miydi? Vicdanımın suskunluğu rahatsız ettiğinde geri çekildim. Duvara yaslanarak oturduğumda benim yorumsuzluğuma karşı onunda söyleyecek sözü kalmamıştı. Gaius'un sessizce ayrılmasına izin verdim.
Gerçekten öyle mi yapmıştım? Ben isteyerek birini yok mu etmiştim?





SAMHAİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin