20. Bölüm

175 20 3
                                    

Bileğimden geri çekilip duvara çarpıldığımda ciğerlerime giden nefes kesilmişti. Öksürerek yere çöktüğümde yanımdan geçen bedenin rüzgarını hissetmiştim. Acı içinde inleme sesini duyduğumda gözlerim korkuyla az ötemdekilere döndü. İki vampir duraksamadan Cassius'un üstüne geldiğinde gerileyen Cassius gelecek olan darbeden son anda kurtulmuştu. Ay ışığında parlayan hançerini parmaklarının arasında döndürerek ileri atıldığında hızını takip etmekte zorlandım. Attığı tekmeyle birini uzaklaştırdı. Hızla dönüp elindeki hançeri üstüme doğru fırlattığında korkuyla gözümü kapattım. Kulağımın dibinden geçen hançerin rüzgârını hissettiğimde yutkunacak zamanım dahi olmamıştı. Ayaklarımın üstüne düşen beden çığlık atarak geriye sıçramama neden olduğunda duvara tutunarak ayağa kalktım. Silahsız kalan Cassius pençelerine geçiş yapmıştı bu sefer. Daha bir gün önce gördüğümde korkudan kendimden geçmeme neden olan pençelerin şimdi hayatımızı kurtaracağı ironisi gerçekti.

Hançerden, hatta belki bir kılıçtan daha keskin olduğuna emin olduğum siyahımsı pençeleri vampirin boğazına geçiren Cassius etrafa sıçrattığı kanla ölümünü aşikâr etmişti. Geriye tek kalan vampir, duvara dayanan bana ve ona atılmak üzere olan iblise bakıp çareyi kaçmakta bulmuş olacak ki sıçrama yaparak ortadan kayboldu. Sokakta nefes alışverişlerim dışında bir ses duyulmuyordu.

Titreyen bacaklarım ve sık nefeslerimin arasında bir kez daha hayatımı kurtaran iblisin cesetleri kontrol ederek üzerlerinde bir şeyler bulmaya çalıştığını fark etmiştim göz ucuyla. Sessizlik aramızda büyürken o çoktan işini bitirmişti. Bana yaklaşmaktansa olduğu yerde dikelen iblisi göz hapsine aldım.

Gözlerinde gördüğüm endişe nefesimi keserken benden çekinen tavrını anlamaya çalıştım. Aramızdaki mesafeyi kapatmaktan geri duran bedenine yana eğdiğim başımla ne yaptığını sorarcasına baktım. İçine çektiğin nefeste kaygısı elle tutulur cinstendi. Ellerini üzerindeki pelerine sildiğinde bana bakmak yerine üzerine bulaştırdığı kana baktı.

O an anladım.

Benim korkmamdan, tekrar bayılmamdan endişelenmişti. Dudaklarıma ulaşan gülümsemeyi silme gereksinimi duymadım. Onun bu düşünceli ve bana karşı olan hassasiyeti mutlu etmişti beni.

O değişiyordu. Bana olan mesafesi günden güne eriyordu.

"Neden gülümsüyorsun?"

Omuz silkerek aramızdaki mesafeyi ben kapattım. Onun yapmayacağı belliydi. "Biliyor musun fey olmanın nasıl bir gücü var emin değilim ama iblis olmanın gücü..." tırnaklarını işaret ettim. "harikulade olduğu bir gerçek. Umarım ölümsüzlüğüme ulaştığımda senin kadar güçlü olurum." Bilerek bu konuya değinmiştim. Ondan korkmadığımı, dün ki durumumun şoktan olduğunu dile getirmesem de bunu anlamasını sağlamak istemiştim.

Amacıma ulaşmıştım, dediklerimde yüzü aydınlanmıştı. Gülen yüzü aşağıya, yüzümün tam karşısına eğildiğinde ne yapmak istediğimi anladığını belli edercesine imalıydı. Şimdiye kadar fark etmemiştim fakat gamzelerine hasret kalmıştım. Onları görmek, gözlerine ilişen mutluluğun bir nefes uzağımda olduğunu fark etmek kendimden geçmeme sebep oldu. Dudaklarım kendiliğinden kıvırılırken yüzüne karşılık bende gülümsedim. Dişlerimin ortaya çıktığı, gözlerimden mutluluğun sızdığı bir gülümsemeydi bu. Önüme gelen saçı ittiğinde yanağıma dokunan nasırlı eli takip ettim. Gözlerim tekrar gözlerine ulaştığında pozisyonu değişmemişti. Fakat ben ona yaklaşmıştım.

Bizi gören herhangi birinin öpüştüğümüzü düşünmesine neden olabilecek mesafedeydik. Kalbim kulaklarımda atarken onun o güzel kokusunu içime çektim. Bu havada burnuma dolan turunçgillere eşlik eden odunsu kokusunu hafızama kazımaya çalışırken gözlerinin içinde kaybolmak isteği nefesimi kesiyordu.

SAMHAİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin