Hogwarts..
Herkes için yeni bir şeyler öğrenmek ve okulla ilgili şeyler aynı heyecanı uyandırmayabilir.
Hatta kimisi için cehennemle eş değerdir okul. Ancak şuna eminim ki kim olursa olsun cennet gibi olduğunu düşünür Hogwarts'ın. Okuldan fazlası, gerçek bir ev, geçirilen güzel anılardan oluşan uzun soluklu bir maceraydı Hogwarts.O sene bu büyülü yere son kez gelecek olmam oldukça canımı sıkıyordu. On yedi yıllık hayatımın en güzel zamanlarını sadece burada geçirmiştim. Okula adımımı attığım anda hüznü iliklerimde hissediyordum.
Ancak bu seferki gelişim bir çok açıdan diğerlerinden farklıydı. Geçen senelerde zengin, müsrif, düşünmeden istediği her şeyi alabilecek bir öğrenciyken şuan için cebinde gerçekten bir galleon bile olmayan bir öğrenciydim. Sirius'un da benden aşağı kalır bir yanı yoktu. Henüz bu konuyu konuşmamış olsak da, ikimizde kenara atılacak bir konu olmadığının oldukça farkındaydık.
Büyük, fazlaca ışıklandırılmış salondan geçerken kafamdaki seslerin susmasını yalnızca benliğimi tüm kalbimle sarsacak olan o kişinin görüş alanıma girmesi sağlayabilmişti.
Slytherin masasında her zamanki ihtişamı ve elinde kitabıyla oturan Evan Rosier'ın gözleri bir anlığına benimkiyle buluştuğunda, etraftaki kalabalığın sesi susmuş gibiydi. Bir saniyelik ufak bir bakış bana bir yıl gibi gelmişti. Ancak bir saniyenin ardından gözlerini elindeki kitaba çeviren Rosier, sesleri tekrar çağırmış oldu.
Kendime ancak gelebildiğimde oturacak boş yer buldum, ki bu yer Rosier'a oldukça uzak olan "pek sevgili" kuzenim Regulus Black'in yanıydı. Bu yer Rosier'ın o kadar solunda kalıyordu ki onu görmek için bir baykuş gibi başımı çevirip durmam gerekiyordu.
Görebildiğim kadarıyla Barty Crouch Jr. 'ın sağında ve henüz ilk defa görmüş olduğum bir kızın solunda oturuyordu.
Ona bakmak için verdiğim ıstırabı gördükten sonra Gryffindor masasından yükselen gülüşme sesleri, Sirius ve James'den başkası olamazdı.
Bakışlarımı Gryffindor masasına çeviririp kırkırdayan suratlarını görünce de haklı olduğumu anladım. Onlara bakmamla eş zamanlı olarak susup önlerine döndüler.
Daha sonra pek kayda değer bir şey olmamıştı. Rosier'la konuşma düşüncelerim adeta suya düşmüştü.
Her sene olduğu gibi Profesör Dumbledore konuşmasını yapıpta yemek yenildikten sonra, büyük salonda işimiz bitmişti ve ortak salonlara çekilme vaktimiz gelmişti.Bunun olduğuna seviniyordum çünkü bu sene nedense bütün binalar pür dikkat bizim masayla ilgileniyor, kulaktan kulağa uzayıp giden konuşmalar herkesin içinde oldukça belli bir şekilde yapılıyordu. Çok geçmeden neden bunu yaptıklarını anladım.
Tom Marvolo Riddle adındaki öğrenci yüzündendi elbette.
Herkesin çıkan haberlerden haberi olmalıydı ki, bütün gözler yemek boyunca üstümüzdeydi.
Henüz uzun Slytherin masasında oturmakta olan "ünlü" Riddle'ı görememiş ve kimden bahsettiklerini bilmiyor olsam da, insanların onun caniliği hakkında değil de "yakışıklılığı" hakkında konuşuyor olmasından yakışıklı biri olduğuna dair şüphe bırakmamıştı.
Yine de bu onun yaptığı şeylerin üzerini kapatamaz ve İnsanlar ondan uzak durur diye düşünüyordum. En azından kendi iyilikleri için.
Herkesin ortak salonlara çekilmesi anında oluşan izdihamın içinden bir kol beni çekerek sıkı sıkı sarılmaya başladı. Kim olduğunu kavradığımda aynı şekilde karşılık verdim.
"Amelia Black bu ne güzellik böyle. Ne iyi seni böyle görmek."
Yüzündeki samimi ve sıcak gülümsemesiyle masumiyetini oldukça açığa vuran güzel yüzlü arkadaşıma baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Black Tale || a riddle story
FanfictionBlack ailesinde yaşayan ve Druella Black'in kızı olan Amelia, kuzeni Sirius Black'le her soylu ailenin yaptığı gibi bir akraba evliliğine zorlanınca Sirius'la birlikte bunu reddedip Black evinden ayrılır. Çapulcular ismini verdikleri arkadaş grubuyl...