🔮
İlaç içmek ve içilen ilacın vücutta ihtiyaç duyulduğu yere etki ederek insanı iyileştirmesi benim için her zaman büyülü bir olaydı. Bir nevi, insanların sochru çağırması bile denilebilirdi bence buna. Geçmiş zamanlarda insanların en ufak hastalıklardan dahi ölürken günümüzde birçok kanser türüne dair bile umut olması, gerçek bir mucizeydi.
Ancak, insan sochrularının da elementer sochrularının da çözemediği temel şeylerden biri vardı.
O da akıl hastalıklarıydı.
Hiçbir şizofren, birkaç hafta ya da bir ömür ilaç kullanarak iyileşemiyordu.
Hiçbir bipolar, serumla düzelmiyordu ya da depresyon birkaç antidepresanla geçmiyordu.
İşin içine akıl girdiğinde, işler zorlaşıyordu. Hatta belki imkansızlaşıyordu.
Ben, çok sağlıklı ve iyi beslenen bir çocuk olmamama rağmen çok az hasta olmuş, oldukça sorunsuz bir çocukluk geçirmiştim. Bir şeyler için içtiğim ilaçların sayısı bir elin parmaklarını geçmezdi...
Bir şekilde, bedensel sağlığımı korumayı başarmıştım. Belki de vücudum doğuştan güçlüydü. Ancak, aklım için aynı şey geçerli değildi. Onu artık koruyamıyordum...
Geçmiş on sekiz yılda yaşanan onca şey bir şekilde birikip kütle kütle üstüme geldiğinde ve beni uçurumla hayat arasında sıkıştırdığında dahi tutunacak bir şeyler bulmayı başarmış, oradan asla düşmemiştim. Ancak Captivum öyle bir yer değildi. Oraya giren birinin aklını kaybetmemesi mümkün değildi. Zaten amaç da buydu. Ya orada ölmelerini sağlamak ya da delirmelerini sağlamak... Captivum, kesinlikle insan haklarını ihlal ediyordu ve dava edilmeliydi.
Benim oraya gönderilme amacım da bunlardan biriydi. En ağır suçtan yargılanmıştım ve ya aklımı kaybetmemi ya da ölmemi umarak oraya göndermişlerdi beni. Ve Pegasus olmasaydı, olacak olan tam da buydu. İki günden bile az bir sürede üstelik, Chris'in dediğine göre...
Ancak Pegasus buna izin vermedi ve şimdi bunun sonuçlarını başka şekilde çekiyordum. Evren, intikam mı alıyordu yoksa Dagora'nın laneti bir şekilde üzerime mi çökmüştü bilmiyordum. Bildiğim tek şey, gerçek olamayacak kişileri gördüğümdü.
"Helena, haydi." Chris elini sırtıma hafifçe koyarak beni ilerletmeye çalıştı. Kaç dakikadır öylece o çocuğa baktığımı bilmiyordum bile. Aklım almıyordu. Oradaydı işte! Gözlerimin içerisine delip geçmek ister gibi bakıyor, tıpkı buradaki insanlar gibi ama daha sinirli görünüyordu. Ama oradaydı! Nasıl onu başka kimse göremezdi? Beyin nasıl bir şeydi ki bana daha önce hiç görmediğim birini gösteriyor ve beni onun gerçek olduğuna ikna ediyordu? Kafayı yiyecektim!
Gerçi, yemiştim işte. Tam da bu sebepten onu görüyordum.
"Helena?" Chris hareket etmediğimi görünce bana tekrar seslendi ancak bir türlü hiçbir şeye odaklanamıyordum. Bir şeyler yapmak zorundaydım. Kim ne derse desin, orada gördüğüm şeyin ne olduğunu anlamlandırmam gerekiyordu.
Yürümeye başladım, ancak yemek sırasına doğru değil. Çocuğa doğru.
"Helena!" Chris arkamdan seslendi ancak benimle gelmek için bir hamle yapmadı. Böyle bir anda, onu ya da başka hiç kimseyi yanımda istemeyeceğimi bilecek kadar tanıyordu beni elbette.
Ben kararlı adımlarımı attıkça olduğu yerde kalmaya devam eden keskin siyah gözlere kilitliydi gözlerim. Onu uyduruyor olamazdım! Nasıl rastgele birini uydurup, sonra onu bir resimde görebilirdim ki? Bir şeyler yanlıştı işte!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY KUŞAĞI SERİSİ : T&M&I
FantasyHelena Lincoln sabırlıydı, merhametliydi ve güvenilirdi ama... Asla cesur değildi. Ve tarihte cesaret olmadan kazanılan bir savaş yoktu. Elementerler kendi aralarında sonu bir türlü gelmeyen çekişmelerini sürdürürken, kalbinin esiri olmuş olan Helen...