Oy sınırı koymama çok az kaldı, bilesiniz :D sevgili hayalet okuyucular, yıldıza basmak dünyanın en kolay işi. Rica ediyorum okumaya devam ediyorsanız bana destek olun. Destek olun ki bu kitaba bir kitle oluşturalım, bir aile olalım. Üzerine konuşalım, büyüyelim, gelişelim... Lütfen.
🔮
Gözlerim sımsıkı kapalı bir biçimde, hoş çiçeksi kokuyu ciğerlerime doldurmayı sürdürdüm. Buna bir türlü inanamıyordum. Evi temizlediği yetmemiş, bir de eve oda kokusu almıştı!
Yuvarlak ahşap yemek masasının üzerine bir şey bırakıldığını belirten tok sesle gözlerimi açtım.
Kemik rengi, ağız kısmı altın rengi şeritle süslenmiş kupa...
Benim en sevdiğim kupam... Bana ait ilk eşyam, hediyem...
Geçen sefer bu eve geldiğimde, bana yine bu kupayı getirdiğinde, tesadüf olduğuna çok emindim. Oysa sanki bunun aksini kanıtlamak ister gibi, kahveyi yine aynı kupayla getirmişti.
Geçen sefer göz yaşlarımı tutabilmiştim.
Bu sefer tutamadım.
Tom Lincoln'ün koyu mavi gözleri sonuna kadar kısılmış, kaşları çatılmıştı. Gözlerimden akan yaşlara anlam veremiyor olmalıydı. Eh, haksız sayılmazdı. Ben de anlam veremiyordum.
"Bunun, benim en sevdiğim kupa olduğunu biliyor musun?" bu kez, nedense bu sorunun cevabından emin olmak istediğime karar vermiştim. Belki nihayet yüzleşir ve eteğimizdeki taşları dökerdik. Gerçi, onda taş olduğundan şüpheliydim.
Sessiz kalarak başını sallamakla yetindi. Bu, içimde neleri tuttuğunu bilmediğim bir kutunun kilidini açtı. Bir anda kuytu köşedeki canavar serbest kaldı. Bu aralar duygularımda bir sıkıntı vardı. Her şeyi en tepede yaşıyordum. Bunun iki elementim olmasıyla bir alakası olup olmadığını merak etmeden duramadım.
"Seni asla affetmeyeceğim! Ben evden gittiğim gibi içmeyi bıraktığın için, benim en sevdiğim kupayı bildiğini bana bir kere bile hissettirmediğin için, annemin ölüsüne saygı duymadığın için!" söylediğim her şeyi sabırla dinliyordu, ta ki annemden bahsedene kadar. Ondan bahsetmemle birlikte başımda dikilmeyi bıraktı ve karşımdaki sandalyelerden birine geçti. Elleri hafifçe yumruk olmuştu ve kaşları mümkünmüş gibi daha da çatılmıştı.
"Ne demek bu?" dedi öldürücü bir ses tonuyla. Onun bu yanıyla ilk kez karşılaşıyordum. Ne kadar kopuk olursak olalım, bana kızmışlığı ya da bağırmışlığı yoktu. Onun bana sinirlendiğini gördüğüm tek an, Fernando'yu tüfekle evden kovmaya çalıştığı andı.
Bu kadar ciddi bir durumda olmasaydık, aklıma gelen bu anıya gülebilirdim.
Nihayetinde Metallum elementeri babam, elinde bir tüfekle Territer elementeri Fernando'yu durdurmayı seçmişti, sırf benden bu evreni gizli tutabilmek için.
Onu bu konuda başlarda çok suçlasam da, artık anlıyordum. Başıma gelecekleri önceden tahmin etmişti. Beni rahat bırakmayacaklarını, Tom ve Gwenn Lincoln'ün kızının bela demek olduğunu herkesin bildiğini biliyordu. Ya günah keçisi olacaktım ya da yılanın başı. Bu, onun gibi zeki bir adam için barizdi. Eh, ben ikisi birden olmuştum. Hayatımın altını üstüne getirmişler ve üstünde tepinmişlerdi. O sadece kızını bundan korumak istemişti...
"Ne demek olduğunu biliyorsun. Benden sakladığın bir zehirli sırrı daha öğrendim." Babam yutkundu. Yumruk yaptığı elleri kızarmayı bitirmiş, morarmaya doğru ilerliyordu. Kendini öyle bir sıkmıştı ki çenesindeki damarlar dışarı çıkmak için çabalıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY KUŞAĞI SERİSİ : T&M&I
FantasyHelena Lincoln sabırlıydı, merhametliydi ve güvenilirdi ama... Asla cesur değildi. Ve tarihte cesaret olmadan kazanılan bir savaş yoktu. Elementerler kendi aralarında sonu bir türlü gelmeyen çekişmelerini sürdürürken, kalbinin esiri olmuş olan Helen...