METALLUM - 20.BÖLÜM - EPİLOG II

165 20 30
                                    

🔮



İnsanlar düğmeleri olan, bir şeyleri saniyeler içerisinde açıp kapatabileceğiniz varlıklar değildi. Öyleyse ben neden kendimi düğmesi kapatılmış bir lamba gibi hissediyordum?

Bütün duyularım, bütün hislerim kapanmış gibiydi. Fernando gelip bir düğmeye basmıştı ve ben bir robot gibi çalışmayı durdurmuştum sanki. Saatlerdir, kulenin tepesinde oturuyordum. Ah, ne hallerimi görmüştü burası...

Ağlamıyordum, ya da olay çıkarmamıştım.

Kaleyi ya da akademiyi başlarına yıkmamıştım.

Kurtan'ın İgniser yerleşkesine ilk girişini görmeye gidememiştim, kendim de girememiştim.

Hiçbir şey yapamıyor, sadece tükenmiş bir biçimde oturuyordum. 

Kurtan'a hemen güvenmeyeceklerini elbette ben de biliyordum, böyle bir beklentim olmamıştı da. Ancak savaşta bizim yanımızda olması, doğruluk ağacına girmiş olması ve güvenimizi sarsacak hiçbir şey yapmamış olması yeterli bir başlangıç olur sanmıştım. Belli ki, Kaledekiler için yeterli değildi.

Fernando; Bayan Talose ve birkaç profesörü, içlerinde Aron'un da olduğu muhafızlarla konuşurken duymuştu. Emir çok netti. Kurtan Kaydu'yu öldürür öldürmez, bizim tarafın hedefi olacaktı ve kargaşada öldürülecekti. Ben, onu karşı taraf öldürdü sanacaktım ve saf saf yas tutacaktım ya da intikam alacaktım, her neyse. 

Bu kısımla pek ilgilenmiyorlardı. 

İlgilendikleri kısım, Kurtan'ın güvenilmez bir kara kurt oluşuydu. 

Öyle tükenmiştim ki artık laf anlatacak enerjim kalmamıştı. Gidip kimseye, Kurtan'ı öldürürlerse onları yok edeceğimi söylemeyecektim. Öldürmelerine asla izin vermeyeceğimi, karşılarında beni bulacaklarını da söylemeyecektim. 

Ya da Kurtan'ın ölmesinin benim de ölmem demek olduğunu bilmeyeceklerdi. Gerçi bilseler de, çok umursayacaklarını sanmıyordum. Binlerce elementerden biriydim sadece.

Kimseyle konuşmayacak, kimseye güvenmeyecektim. Kendi planlarımı yapmanın ve bu işin içinden en az zararla sıyrılmanın zamanı gelmişti.

Kulenin çok yüksek olmayan tavanına rağmen hızla ayaklandım ve önümdeki orman manzarasını izlemeye başladım.

Bir grup Territer ve Tempersitar Mediora'yı rahatlıkla görebiliyordum. Ormanı iyileştirmeye, yaprakları ve ağaçları eski hallerine döndürmeye çalışıyorlardı. Gecenin karanlığında ışıl ışıl parlayan kırmızı ağaçları bir zamanlar güzel bulurdum. Bir sorunları olduğunu öğrenmeden önce.

Medioralar görevlerini yapıyor ve dengeyi kurmaya uğraşıyorlardı. İçimden yükselen çığlığı zorlukla bastırdım. Onlara sorunun elementerlerde olduğunu, kötü kalpleri iyileşmedikçe doğanın da asla iyileşmeyeceğini söylemek istedim ama dedim ya, laf anlatacak enerjim yoktu.

Kulenin merdivenlerini usulca inip ormanın içinde yürümeye başladım. Kurtan beni merak etmiş olmalıydı. Onu hiç bilmediği bir ortamda tek başına bırakmıştım. Ama Fernando ile konuştuktan sonra direkt yanına gitseydim, bir şeyler olduğunu anlayacaktı. Ona gidip de seni öldürecekler ama yalvarırım bize yardım etmeye devam et diyemezdim. Eminim ki deseydim ve planımı açıklasaydım anlayış gösterir, yine de bana güvenirdi. Ama onu tedirgin etmek istemiyordum. Onun yükü yeterince ağırdı. Ne olursa olsun, babasını öldüreceğini bilmek onu mahvediyor olmalıydı. Bu pürüzle ben kendim ilgilenecektim. Kurtan'a can borcumu ödemenin vakti gelmişti.

Sigma, bana dokunduğunda bunu görmüş olmalıydı. Sonunu da iyi görmüş olması için dua etmekten başka çarem yoktu.

Adımlarımı Tempersitar yerleşkesine çevirdim ve hızlandım. Bir elementere göre, daha doğrusu taşı olan bir elementere göre fazla yürüyordum. Yine de kafam böylesine doluyken yürümek bana iyi geliyordu.

AY KUŞAĞI SERİSİ : T&M&IHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin