🔮
Hayati kararlar almak için düşünme sürem hep saniyelerle sınırlıydı. Aylardır öyle bir koşturmacanın içerisindeydim ki, hiçbir şeyi birkaç dakikadan uzun süre düşünememişim gibi hissediyordum. Gerçi daha uzun sürede kurduğum planlar da suratıma patladığından, çok da bir önemi yok gibiydi. Yine de, neyin içerisine adım attığımı algılayabilecek kadar bir şeyleri değerlendirebilmek için çok şey verebilirdim.
Asla olmamam gereken bir yerde, asla birlikte olmamam gereken insanlarla birlikte, birkaç saniye içerisinde bir karar vermeye çalışıyordum.
Farah yeminle alakalı bir şeyler söyler söylemez durumun ciddiyeti daha da büyük bir kuvvetle çarpmıştı suratıma. Birincisi, Palu ne kadar uzun süre bana yardım ederse, bu yemini bozup da kendini ateşe atma ihtimali o kadar artıyordu. Bu topluluktaki herkes bu yemini etmişti buna emindim. Sadece sonradan aralarına katılanlara değil, halihazırda içlerinde yaşayan insanlara da güvenmiyor olmalıydı Kaydu. Böylesine büyük işlere kalkışırken kendini bir şekilde güvence altına almış ve işini şansa bırakmamıştı. Ve ben, neyin yemini bozmak anlamına geldiğini Palu'nun deneyimlememesi için ne gerekiyorsa yapmalıydım.
İkincisi ise, yeminin sonuçları hakkında hiçbir fikrim yoktu. Sapkınlara yemin edip sonra Kurtan'ı mağaradan kaçırmak, yeminimi üçüncü saniyesinde falan bozmak demek olsa gerekti. Bozduktan sonra bana ne olacaktı, hiçbir fikrim yoktu. Bildiğim tek şey, Kaydu'nun bir oğlunu daha kurban etmesine izin vermeyeceğimdi.
"Basit bir 'yemin ediyorum' sorunu çözmez herhalde, değil mi?" acı bir gülümsemeyle Farah'a bakmaya başlamıştım. Yüzümdeki tereddüttü göremiyor oluşuna ilk kez minnettar oldum. Ne kadar korktuğumu görse, belki bana yardım etmeyi bırakırdı. Ancak korkumdan ya da hislerimden bağımsız olarak devam etmeye kararlıydım.
"Bir kan yemini olmalı." Yutkundum. Aklıma ekibe katılırken ettiğim yemin geldi. Bir kan yeminini bozduğunuzda ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Tek istediğim, ani bir ölüm olmamasıydı. Hedefimi tamamlamadan şak diye düşüp ölmek istemiyordum. Kurtan'ı oradan kurtardıktan sonrası pek önemli değildi. Bensiz de sapkınları durdurabilirlerdi. Ancak Kurtan'sız bunu yapamazdık. Kaydu'nun tam olarak ne olduğunu bile anlamadan, neler yaptıklarını bilmeden karşılarına nasıl dikilebilirdik ki? Primus olmayı başarmışlar mıydı? Kaydu tam olarak neydi ve nasıl güçleri vardı? Deneyler sonucu neler elde etmişlerdi? Öylece gözümüzü karartıp karşısına dikilemezdik, önce onu tanımamız gerekiyordu. Bu da ancak Kurtan'ın yardımıyla mümkündü.
Derin bir nefesi ciğerlerime doldurdum.
Pegasus tarafından ele geçirilen vücudum endişe doluydu. Kan yeminini duyar duymaz içerisinde bulunduğu Septi Ferarum onu boğmaya başlamıştı adeta. Endişesi beni öyle bir esir aldı ki, bir an için başka hiçbir şey düşünemez oldum.
Bana güven, halledeceğiz.
Biraz olsun rahatlamaya, endişesini almaya çalıştım ancak aynı boğulma hissi artık benim vücudumda kol geziyordu.
"Yapalım şu işi." Dedim kararlı bir sesle. Boğulduğumu belli etmemek için üstün bir çaba sarf etmek zorunda kalmıştım.
"Helena..." Palu'nun yalvarır gibi çıkan sesi kalbimin hafifçe sıkışmasına sebep oldu.
"Palu, geri adım atamam. Lütfen sen şu mağara mıdır nedir ona odaklan. Nerede olduğunu bulmak için çok vaktimiz olduğunu sanmıyorum." Ne derse desin vazgeçmeyeceğimi anlamış olacak ki üstelemedi. Palu'nun birçok şeyden haberi olmadığı gibi, kan yemininden de haberinin olduğunu sanmıyordum. Bunu bilen kişi Farah olmalıydı. Ancak ona Palu'nun yanında soramıyordum da! Ne duyacak olursam olayım vazgeçmeyecektim ne de olsa, en azından Palu'nun endişelenmesini önleyebilirdim öyleyse...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY KUŞAĞI SERİSİ : T&M&I
FantasyHelena Lincoln sabırlıydı, merhametliydi ve güvenilirdi ama... Asla cesur değildi. Ve tarihte cesaret olmadan kazanılan bir savaş yoktu. Elementerler kendi aralarında sonu bir türlü gelmeyen çekişmelerini sürdürürken, kalbinin esiri olmuş olan Helen...