🔮
Sonsuzluğun içinde, katrilyonlarca noktadan biri olduğumu her düşündüğümde tüylerim ürperirdi. Kendimi de, geri kalan insanları da son derece gereksiz görürdüm. Öldüğümüzde bizi kimsenin hatırlamayacağı bir Dünya bırakıyorduk arkamızda. Çevremizdeki birkaç yakınımız tarafından bir süre hatırlanıyor, onlar da toprağa karıştığında yok olup gidiyorduk.
Bir amacımız yoktu. Doğuyor, yaşıyor ve ölüyorduk.
Benim için bunu değiştiren, elementerlerin varlığı olmuştu. Onların hata yapmalarının Dünya için felaketle sonuçlanabileceğini öğrenmek, dengeyi korumakla görevli olduklarını bilmek... Katrilyonlarca noktadan biri de olsam, bir anlamım olduğunu düşünmeye başlamıştım. Önemliydim, değerliydim.
Şimdi, bu düşüncem tekrar değişmek için benimle adeta çetin bir kavgaya tutuşmuştu. Kendimi önemli ve değerli hissettiğim günler arkamda kalsın diye çırpınan bir yanım vardı içimde. Eskisi gibi değersiz hissetmemi sağlayan, çabalamaktan çok yorulmuş...
İçimi çekerek yıldızları izlemeyi sürdürdüm. Bunu son zamanlarda çok sık yapar olmuştum. İçimdeki ateşi ya da boşluğu yok etmenin başka bir yolunu bulamıyordum. Gerçi, bunun da pek işe yaradığı söylenemezdi. Yine de, biraz olsun nefes alabilmemi sağlayan tek şey gökyüzüydü. Ne de olsa, Ay ve yıldızlar benim bir parçamdı...
Bir de annemin varlığı.
Son zamanlarda, onunla çok sık vakit geçirir olmuştum. Ne halde olduğumu görüyor ve bana destek olmak istiyordu... Onun varlığı beni bir arada tutan birkaç iplikten biriydi. Yanımda tıpkı benim gibi sessizce oturuyor ve gökyüzünü izliyordu. Ara ara ona bakıp iç geçirmeden edemiyordum. Gitmediğinden emin olmak, yanımda olduğunu bilmek istiyordum.
Yüksek bir boğaz temizleme sesi duymamla birlikte hafifçe irkildim. İşte başlıyorduk... Arkamı dönmeden gökyüzüne bakmayı sürdürdüm.
"Katanım, orduda bir anlaşmazlık oldu. Büyükanne Yena sizi çağırmamı istedi." Kimden geldiğini dahi bilmediğim ses irkilmeme sebep oldu. En ufak bir sesin dahi beni böylesine tedirgin etmesi sinirlerimi bozuyordu. Atlatmış olmalıydım ama yaşadıklarımız kolay atlatılacak şeyler değildi. Arkamda birinin olduğunu bildiğim halde gelen sesten ürküyordum.
Hala gözlerimi kapatamıyor, hala uyuyamıyordum.
Gözlerimin altına derin ve mor çukurlar yuva yapmış, kızıl saçlarımdaki ışıltı da içimdeki huzurla birlikte yok olmuştu. Kendimi bildiğim en zayıf kilodaydım muhtemelen ve gözlerim de kabusların etkisiyle mümkünmüş gibi daha da koyulaşmıştı.
Kim olduğunu bilmediğim kişiye hafifçe başımı salladım. Annemin onun gelişiyle yok olması sinirlerimi bozsa da, bu gelen askerin suçu değildi sonuçta. Yan taraftaki boşluğa sessiz bir bakış atıp ayağa kalktım. Üzerimi silkeledim ve yerleşkeye doğru yürümeye başladım.
Bir zamanlar canımı kurtarmak pahasına arkama bile bakmadan kaçtığım yerleşkeye...
Kurtan'ı o savaş alanından kurtarmak için taşa dokunduğumda, hislerim beni buraya getirmişti. Bunun en önemli sebeplerinden biri Kaydu'nun ve onun birçok üstün askerinin ölmüş olmasıydı. Bir diğer sebebi ise Kurtan'ı güvende tutabileceğim başka hiçbir yer bilmiyor oluşumdu. Ağır yaralıydı ve yardıma ihtiyacı vardı. Onun canını hiçbir şey için riske atamazdım, kendi canım için bile.
Savaş alanında ona dokunduğum andan çok kısa bir süre sonra yerleşkenin ortasında bulmuştuk kendimizi. Ki bu, beni kısa süreli bir şoka sokmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY KUŞAĞI SERİSİ : T&M&I
FantasiaHelena Lincoln sabırlıydı, merhametliydi ve güvenilirdi ama... Asla cesur değildi. Ve tarihte cesaret olmadan kazanılan bir savaş yoktu. Elementerler kendi aralarında sonu bir türlü gelmeyen çekişmelerini sürdürürken, kalbinin esiri olmuş olan Helen...