26. Bölüm

477 28 2
                                    

  Mereo, karnındaki yara izine bakarken düşünüyordu. Mana hakkında hâlâ bilinmeyen çok fazla şey vardı. Bu sebeple şeytan gibi saf manadan oluşan varlıklar hakkında pek fazla şey bilinmiyordu. Tek bilinen farklı bir boyuttan gelen, insanları öldürmeyi ve her şeyi yakıp yıkmayı seven egoist varlıklar olmalarıydı. Ayrıca en güçsüzü bile sıradan bir büyücüyü göz açıp kapayana kadar öldürebilirdi.

  Karnındaki yara, mana ve şeytanlar hakkında ne kadar az şey bildiklerinin kanıtıydı. Şeytanla savaşırken sınırına dayanmıştı. Tüm manasını tüketmişti. Sonra senelerce mana eğitimde yaptıklarını hatırlayıp savaş esnasında aydınlanma yaşamıştı. Havada asılı olan manası absorbe etmişti. Bu yaptığı bile şeytanı alt etmeye yetmeyince tehlikeli olduğunu bile bile mana sınırını kırmış, insan bedeninden sıyrılmıştı. Bu yara şeytanın bizzat açtığı bir yara değildi. Mana sınırını açan bedeni tekrardan toparlanırken oluşmuştu. Akabinde bir ay süren ölüm uykusuna yatmıştı.

  O an bayılmak üzereyken şeytanın çığlıklarını hatırlıyordu da... Onun kini bazen hâlâ kulaklarında yankılanıyordu.

  "Kanının attığı çığlığı duyabiliyorum. Böyle devam et, eti ve kemiği sıyır at. Ruhunu parçalayan aptal, öteki taraftan çaresizliğini seyredeceğim. Asla ruhlara karışamayacaksın."

  Her şeyi şeytan diliyle söylemişti ama Mereo söylediklerini anlamıştı. Bunun bir uyarı olduğunu anlayacak kadar zekiydi. Tek sorun bilmedikleri şeyler yüzünden sözlerin anlam kazanmamasıydı. Manasında hiçbir sorun hissetmiyordu, aksine eskisinden daha güçlüydü. Karnındaki yara da iyileşmişti. Büyücü doktor onun tüm mana damarlarını kontrol etmiş ve hiçbir sorun bulamamıştı.

  Başında dikilen saray sorumlusuna aldırmadan eski araştırma raporlarını incelemeye devam etti. Hiçbir şey atlamak istemiyordu. Tüm detaylar bir sonraki savaşta işlerine yarayacak, hatta belki de hayat kurtaracaktı.

  "Kraliçe Mereo, lütfen artık beni dinleyin."

  Saray sorumlusu yaşlı bir kadındı. Saray geleneklerine aşırı bağlı olmasıyla biliniyordu. Her şeyi düzenleyen yetkin bir kişiydi. Soylulara özgü detayların hepsini biliyordu.

  "Ne istiyorsun?" diye cevap veren Mereo, olmayan sabrının sınandığını hissedebiliyordu.

  Saray sorumlusu "Sizin yapmanız gereken şeyler bunlar değil. Bu araştırma Kral'ın görevidir. Lütfen gelenekleri yerine getirin ve diğer soylularla düzenlenen görüşmelere katılın." dedi çatallaşmış sesiyle. Bu sarayda çok uzun yıllardır Kraliçe yoktu. Bir ay önce savaşta ölen eski Karo Kral'ı hiç evlenmemişti. Bir harem dolusu cariyesi vardı. Bu sebeple uzun süreden sonra yeniden bir Kraliçe'ye kavuşan sarayın iç durumu karışıktı.

  Mereo, Kraliçe olmanın en güç tarafının bu olduğunu düşündü. Etrafında hep ahmakça fikirleri olan insanlar olacaktı.

  "Daha kaç kere söyleyeceksin? Senin tek işin bana ne yapacağımı söylemek mi?" diyen Mereo, büyük bir sabır örneği gösterdiğini düşündü.

  Saray sorumlusu yeni Kraliçe'nin 16 yıldır eve uğramayan şımarık biri olduğunu biliyordu ama bu kadarını beklememişti. Burada herkes saray sorumlusu Dalya'ya saygı duyardı. Yeni Kraliçe ise saray adabından bihaberdi. Daha önce hiç bu kadar aşağılandığını hatırlamıyordu.

  "Benim işim burada her şeyin olması gerektiği gibi gitmesini sağlamak."

  Oldukça inatçı biriydi. Mereo kitabın kapağını sertçe kaparken içinden kendini sakinleştirmeye çalıştı. "Burada her şey olması gerektiği gibi gidiyor. Benim emirlerime uymaman dışında."

  Yeni bir Kraliçe'nin herkes tarafından hemen tanınmayacağının farkındaydı. Yine de bu durum onu kızdırmıyor değildi. Hem istemediği bir pozisyona gelmişti hem de bu pozisyon yüzünden ahmaklarla uğraşmak zorunda kalıyordu.

  "Ben ömrüm boyunca sarayda yaşamış ve saray adabını her daim doğru uygulamış bir kıdemliyim."

  "Kraliçe'den üstün olduğunu mu ima ediyorsun?"

  Esas amacı Kraliçe pozisyonundan üstün olduğunu belirtmek değildi. Amacı, Mereo'dan üstün olduğunu belirtmekti.

  "Yalnızca burasını uzun süre saraydan uzak kalan yeni Kraliçe'mizden daha iyi tanıdığımı ifade etmeye çalışıyorum."

  Atladığı önemli bir gerçek vardı.

  "Kaç yaşındasın Dalya?"

  "Elli sekiz yaşındayım Kraliçe Mereo."

  "Elli sekiz yıldır burada mısın?"

  "On yedi yaşımda saraya getirildim."

  Mereo, elindeki kalemi masaya vururken Dalya'ya baktı. "Zeki birine benziyorsun. Matematik bildiğine eminim. Kırk bir yıl burada yaşamışsın. Bense otuz bir yaşındayım ve dediğin gibi, on altı senemi sarayın dışında geçirdim." diyen Mereo, korkutucu bakışlarını sorumluya dikti. "Atladığın detaysa şu. Sen bu sarayda kırk bir sene hizmetçi olarak yaşadın. Bense tüm hayatımı bir Prenses ve ateşin varisi olarak yaşadım. Sana sırf yaşından dolayı hürmet edeceğimi ve saygısızlıklarını alttan alacağımı düşünüyorsan Yaşlı Heyeti'nde yaptıklarımı seyret. O zaman belki aklın başına gelir."

  Bu tehditi boş değildi. Hatta Mereo'nun en merhametli tehditiydi. Dalya, bu merhameti anlamamıştı ama statü farkı keskin olduğundan aksi cevap vermekten korktu. Bu deli kadında onu astırmaya yetecek güç vardı ne de olsa. "Emredersiniz Kraliçe." derken hafifçe başını eğmişti.

  "Şimdi kaybol gözümün önünden. Akşama kadar kapımın önünden kimseyi geçirme."

  Sessizce kapıdan çıkam saray sorumlusunun onun dediklerini yapmaktan başka çaresi yoktu. Sırf ateşin varisi ve eski Laterem soyundan olduğu için tahta oturan bu kadından nefret etmeye başlamıştı. O tahta oturmayı hak eden binlerce soylu genç kız arasından böyle bir vahşinin seçildiğine hâlâ inanamıyordu. Dalya, bu düzeni değiştirmek için elinden gelen her şeyi yapacaktı.

KARO KRALI (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin