Yirmi sekizinci bölüm
Günler hızla geçiyor, her şey çok çabuk değişiyordu. Lakin hayatın debdebesi düşünmeye fırsat bırakmıyordu. Kim bilir belki de bir çokları için lazımdı bu. Hani çocukken çok hızlı koşarsın da durduğunda sanki ciğerlerin alev alacak sanırsın... Tıpkı onun gibi... Durmuyordu insanlar. Hayat burada böyle akıyordu. Belki de insanlar durmaktan korkuyordu...
Süreyya da durmuyordu. O da korkuyordu, bu yüzden gündüzleri çalışıyor, akşamları derse oturuyor, yorgunluktan gözleri kapanana kadar durmuyordu.
Fakat o akşam yemekten sonra bir aralık bulup odasına çekildi. İçi allak bullak, yatağına oturup, öğretmeninden ödünç aldığı telefona bakıyordu boş boş. Elleri titriyordu, kalbi sızlıyordu. Ardında bıraktıklarını, yaşadıklarını düşündükçe, avucunda kor tutuyormuş gibi hissediyordu. Derin bir nefes alıp ezbere bildiği numarayı tuşladı hızlıca. Biraz uzunca bekledikten sonra Rıfat'ın sesini duydu;
"Alo..."
Konuşması, cevap vermesi gerekiyordu. Ama sesini bulamıyordu sanki. Boğazı düğümlenmişti sanki. Rıfat tekrar "kimsiniz, alo" deyince kapatmasından korkup,
"Alo... Rıfat, benim...Süreyya." diyebildi.
Birkaç saniye sessizlik oldu. Bir asır gibi gelmişti.
" Nasılsın?" Diye sordu Rıfat. Sesi bulutluydu. Süreyya gözünden damlayan yaşa mani olamadı. Bu sorunun cevabını kendisi de bilmiyordu. Sesinin düzgün çıkmasını umarak;
" İyiyim... Siz...siz nasılsınız?"
" Biz iyiyiz, her şey yolunda çok şükür..."
Süreyya nedendir bilinmez suçlu hissediyordu kendini. Herkese karşı sorumlu hissediyordu. Rıfat, onun en yakın arkadaşıydı.
"Kızgın mısın bana?" Diye sordu bir çırpıda.
Sormak zorunda hissetti. Sorar sormaz da pişman oldu. Alacağı cevaptan korkuyordu.
" Neden kızayım sana? Sen kendin için en doğrusu neyse onu yaptın Süreyya. Aklın da, gözün de arkada kalmasın."
Bu cevap, korktuğundan da beterdi. İçine ağar bir taş bırakmıştı sanki. Nefes alamamıştı. Sesindeki ton, söylediği sözler hayra alamet değildi. Bilmek istiyordu, sormak istiyordu ama Rıfat adını söyler söylemez Hayriye'nin sesi duyuldu.
Rıfat uyaran gözlerle Hayriye'ye bakıp;
"Hayriye bekliyor tepemde, ona veriyorum. Kendine çok iyi bak, Allah'a emanet." Dedi. Telefonu uzatırken de sessizce "konuştuğumuz gibi" dedi.
Hayriye çok anlatmak istemişti ama Rıfat söz almıştı ondan. "Kız zaten cebelleşiyor Hayriye, sakın bir şey anlatıp da huzursuz etme. Zaten... Kağıtlar gittiğinde anlayacak."
Hayriye'nin içi ezilmişti. "Karar verdiler mi? Evleniyorlar mı?"
" Karar vermeye mecbur kaldılar diyelim daha doğru olur. "
Hayriye her ne kadar anlatmak istese de, susmaya söz vermişti o gün. O yüzden tutacaktı kendini. İhtiyatlı ama heyecanlı bir sesle konuştu;
"Ah kardeşim! Süreyyam... Çok şükür aradın sonunda. Ne yaptın? Nerelerdesin? Öyle çok merak ettim ki seni!"
Süreyya günler sonra arkadaşının sesini duyduğu için çok mutluydu. Ama içindeki bulutlar dağılmamıştı henüz. İçi içini yese de tuttu kendini.
"İyiyim hayroşum, iyiyim sen beni merak etme. Alışmaya başladım yavaş yavaş. Sen nasılsın? Nasıl gidiyor evlilik?"
" İyi gidiyor. Her şey yolunda çok şükür. Sadece seni özlüyorum. Aklım hep sende. Nasıl oralar, rahat mısın, mutlu musun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SÜREYYA
RomanceSüreyya, bu sevdanın imkansızlığının farkındaydı. Onun kalbi nasıl Aslan'a aitse, Aslan'ın kalbi bir başkasına aitti ve bu sevda yükü her yükten daha ağırdı...