21

7.8K 456 60
                                    

Kahkaha atarak beni tutmaya devam etti.

"Ula kaldır beni! Hala bakayi! Hala bakayi ya!" Diyerek hayıflandım. Yerin dibi gerçekten böyle bir yer miydi? Tam da bu senaryoya uygun bir şarkı çalmaya başladı kafamda. Ey dokenmayın çok fenayaammmm!

Yüzümü yavaşça havaya kaldırdığımda Taha'nın yüzündeki tüm gülümseme bir anda uçuverdi. "Meryem... iyi misin güzelim?" Diyerek telaşla eğilmeye çalıştı. Ondan destek alarak ayağa kalktım. Sağ bileğimin kaderi yine aynıydı. Burkulmuştu. Bu sefer sadece sağ bileğim burkulmamıştı. Şalvarım ve üstüm de yırtılmıştı.

Gözlerimi kısarak yüzüne baktım. Sanırım şu an benden daha endişeliydi. "Ula cözlerun mi görmayi?!" Sağ elimle ona tutunduğumdan dolayı sol elimle kendimi gösterdim. "Çay çuvali cibi yuvarlanmişum! Hala diyi bağa iyi misun!" Gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı.

Arkadaşlar ben şaka yapmıyorum. Bu güldüğünüz şeyler benim dramım.

Yine de asabiliğimi bir kenara bıraktığımda gayet de komik olduğunun farkındaydım. Komik olmasaydı Taha bu kadar zevkle gülmezdi büyük ihtimalle.

Daha önce farketmemiştim, dudakları ortalamadan biraz daha büyüktü. Çoğu kızı kıskandıracak bir pembeliği vardı. O çoğu kız arasında olabilirdim bu arada. Dudaklarını yavaşça serbest bıraktı. Gerçi ben ağır çekimde de görüyor olabilirdim. Bana doğru yaklaştı. Dudaklarına o kadar odaklanmıştım ki bir an beni öpecek sandım. O bunun aksine, etrafta kimse olmamasına rağmen kulağıma doğru eğildi. "Hayırdır güzelim? O bakışların istikameti hayrı alamet değil..." diyerek sırıttı.

Hiçbir şey diyemedim. Sadece yutkundum. Haklıydı. Çok da hayırlı bir yere bakmıyordum. "Yoksa öpecek misin beni?" Sorduğu sorudan dolayı şaşkınlıkla başımı yüzünden tarafa çevirdim. Olacakları tahmin edemeden hızla davranmıştım. Şimdi dudaklarımızın arasında milimler vardı.

Küt! Küt!

Adem elmasının ahenkle inip kalkmasını izledim. Ne o hareket etmişti ne de ben. İçimden bir ses 'öpüver' diye bağırıyordu. Tam o sese itaat edecekken beni bacaklarımın altından tutarak havaya kaldırdı. "Ula!" Diye bağırarak ayaklarımı çırptım. Hafif çatallaşmış sesiyle "Sakın bağa cirlama. Özlemişum dedum diye bilerek ediysın, biliyrım." Diye nazlandı.

Özlemiş miydi gerçekten? Özlesindi canım. Niye özlemesindi?

Sesime biraz cilve yerleştirdim. "Ne ediy mişum?" Estağfirullah çekerek yola çıktı. "Sen biliysın ne ettuğuni." Şive de yakışıyordu zalımın oğluna. İşaret parmağımı adem elmasının üzerine koydum. "Bilmayrım." Bakışlarını birkaç saniye yüzüme indirdi. Ardından yola bakmaya devam etti. "Meryem etma! Asker adamım ben! Etma cüzelum, etma!" Parmağımı yavaşça çenesine doğru çıkardım. "Asker olunca ne oluyor ki Tahacığım?" Çenesinin gerildiğini parmak uçlarımda hissettim. Kurumuş dudaklarını diliyle ıslattı.

"Hem-" lafımın devamını getirmemiştim. Beni çeşmenin yanındaki kayalık kısma oturttu. Benden uzun olduğundan, yüksekte de olsam neredeyse aynı boyda olmuştuk. Yüzünde farklı bir sırıtış vardı. Bakışları gözlerimle dudaklarım arasında gidip geliyordu. Daha fazla dayanamayacağımdan ona doğru bir hamle yaptım ama dudaklarımda hissetmek istediğim yumuşaklığı alnımda hissetmiştim.

BANA FAKE MI ATMIŞTI?!

ONU ÖPMEK İSTEDİM VE BENİ GERİ Mİ ÇEVİRDİ?

ÖZLEDİM DEMESİNE RAMEN SADECE ALNIMDAN MI ÖPTÜ?!

SEN NESİN ADAM?! SEN İRADE OLMUŞSUN! SEN...

İçimdeki tatminsizliğin verdiği huzursuzluk neredeyse ağlamama sebep olacaktı. Zaten her yerim  acıyordu! Bir de reddedilmiştim resmen!

ER BAHTI ~yarı texting~ (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin