"Meryem!"
Sesin şiddeti daha da arttığında hareketlerimi hızlandırarak aşağı indim. "Geliyorum babacığım!" Hızla merdivenlerden inerken dikkatsizce başımı kaldırmıştım. Son basamağa geldiğimde bileğimi burkarak ileri doğru sendeledim. "Ağh!" Acıyla ayağımı havaya kaldırdım.
"Nolayi kizum?!" Annem endişeli sesiyle buraya doğru geliyordu. Kapının girişinde onu gördüğümde açıklama yaparak bileğimi ovdum. "Ya bakmıyordum merdivene! Bileğim burkuldu!" Son kelimemi nazlanırcasına uzatmıştım. Gerçekten acıyordu. "Cel de yağ cetireyum sağa masaj edersun." Başımla onayladım.
Mecburen salona sekerek gittim. Babam çatılan kaşlarıyla önce yüzüme sonra kaldırmış olduğum ayağıma baktı. "Heyezanlanma ha bu gada." Utançla kızarmıştım. Neyine heyecanlanacağım yahu?!
"Otur bagayim." Karşısındaki koltuğu işaret etti. Sekerek kendimi koltuğa atıverdim. Güzel şeyler düşünmek istiyordum. Bu konuşmanın güzel bitmesini istiyordum. Bu yüzden yüzüme ufak bir tebessüm yerleştirdim. Babamsa benim aksime derin ve sıkıntılı bir nefes alarak dudaklarını gerdi.
"Şimdu..."
Pür dikkat yüzüne bakıyordum. Ne diyecekti? Nasıl girecekti konuya? İzin vermeyecek miydi? Karşı mı çıkacaktı?
"Nefes alsağa kizum."
Hay ben... Daha da kızardığıma emindim. Ciğerlerimin her köşesine doldurdum havayı. Hoş, ne zaman nefesimi tuttuğumu da bilmiyorum ya.
"Kizum... bak ben senun babanim. Senun çötülüğüni isteyezak adam miyum?" Başımı iki yana salladım. "İstemezsin." Memnun olmuş bir yüzle devam etti. "Yalan söylemeyezağm. Taha iyi çocuk. Yani öyle cibi duriyi." Elini kaldırdı. "Ama dili de vardur yani! Hiyar heruf! Sanki bebesi var karşina!" Ağzımdan bir kahkaha kaçırdım. "Pfttt! Hahaha!" Oturuşunu düzeltti. "Ula ne cüliysun?!" O kadar ciddi sormuştu ki bir an kızacak sandım. "Kim? Kim gülüyor?" Sanki biri varmış gibi arkamı döndüm. "Allah! Allah! Kim o hayırsız?!" Cıkladı. "Yoq. Hayirsiz da değildur! Dema oyle.." Gülümsemekle yetindim. Sözünü devam ettirmesini istiyordum.
"Her ne gada senun mutluluğuni istesem de cönlüm 'he' demeye varmayi. Mesleğuni pirakazağk değil bu oğlan ve ben hala senin o durumlara düşmeni istemayrım." Ellerimi kucağımda kavuşturdum. "Ama böyle yaşanır mı baba?" Cevap vermedi. Devam etmemi bekliyordu. "Bizler her sabah gözümüzü açtığımızda 'bu gün ölecek miyim?' diye düşünüyor muyuz? Halbuki ölebiliriz. Ecel değil mi bu? Asker olarak da aynı zamanda öleceğiz, eczacı olarak da." Parmaklarını birbirine bastırdı. "Doğri diysın kizum da... yapamayrım işte. İsinamayi cönlüm. Senun düsecağın durumlari düsündukçe şuraya pi şeyler saplanayi." diyerek işaret parmağıyla kalbini gösterdi.
Anlıyorum. Yaşadıklarını yaşamadım belki ama anlamak için uğraşıyorum. Zor ama imkansız değil. Denemek istiyorum. Denemeden hiçbir şeyi bilemeyiz ki!
"O ısındırsın." Dikkatlice yüzüme baktı. "Yani belki zamanla fikrin değişir. Daha da seversin onu. Ne bileyim..." Tek kaşını kaldırdı. "Çabalasun diysın yani?" Başımı bir sağa bir sola salladım. "Yaaani..." Bu sözüm üzerine ellerini karnında birleştirdi.
"Eyi! Tamam, denesun bakayim."
Denesin mi? Doğru duydum değil mi?! İzin verdi yani? Bir şansımız var yani?!
"Kiz cülme oyle dudağin yirtilazağk!" Kahkaha atarak yanına gittim. Omuzlarından tutup önce bir yüzüne baktım. Ardından sıkı sıkı sarıldım. "Teşekkür ederim baba. Seveceksin, eminim çok seveceksin onu..."
...
Meryem'im: GOMTAAAĞAĞĞĞĞANNNNN
İletilmedi 22:46
Meryem'im: GOMTAĞAĞAĞAAĞAĞAĞN
İletilmedi 22:47
Meryem'im: NE DEDUM HA BEN SAAAĞAAAAA
Meryem'im: OLAZAK DEDUMMMN
Meryem'im: SENİ ALAZAĞAMMM DEDUMMM
Meryem'im: RİNAAAA RİNAAA RİNAAAAA
Meryem'im: KONUŞMİŞAM BABAYNAN
Meryem'im: YARIN İSTEMEHE GELSİN DİYO
Meryem'im: ŞAKA ŞAKA HEYECANLAN DİYE SÖYLEDİM
Meryem'im: İYİ HABERLERİM VAR
Meryem'im: Yani biraz senden habersiz iş yaptım galiba amaaaa
Meryem'im: olsunduuuuuuu
Meryem'im: halledecuğkkkkk__________
Telefonu önüme bırakarak annemin getirdiği yağı ayak bileğime sürdüm. Yavaş yavaş masaj yaparak ovalıyordum. Durumu çok kötü değildi ama sızlıyordu. Zaten elim ayağım dursaydı...
Yanımda sarabileceğim bir şey olmadığı için yarın eczanede devam etmeyi düşündüm. Telefonumu yanıma koyarak yatağa doğru atladım. Ardından askerimi rüyamda görme umuduyla gözlerimi yumdum.
...
"Meryem!"
"Meryem!"
"Meryem!"Kulağımda çınlayan Asiye'nin sesi ile gözlerimi hızla açtım. Elime geçen ilk şeyi ona doğru fırlatmıştım. "Sus ula karı!" Tek gözümü açarak ona baktım. Ona yastık fırlatmıştım. Aynı yastığı bana geri fırlatarak kapıdan hızla kaçtı. "Sensin karı!"
"Dönsene artık sen İstanbul'a!"
_____
053*: Merhaba Meryem hanım
053*: yarım saate uğrayacağım dükkana
053*: baktınız mı
053*: gelmiş mi krem
_____"Hiğğ!" Yataktan fırlayarak üzerimi değiştirdim. "Anne! Cüzdanım nerede?!" Birkaç defa seslensem de cevap vermedi. "Anne!" Hızlı adımlarla aşağı indim. Yine hızlı davrandığım için bileğim sızlamıştı. "Anne! Cüzdanımı gördün mü?" Masanın üzerini işaret etti. Cüzdanımı kaptığım gibi dışarı fırladım. "Pişe yemedun kizum!" Arkama bakmadan el salladım. "Atıştırırım!"
...
Kutuları gördüğümde dudağımdaki gülümseme artarak yüzüme dağıldı. "İşte!" Kadının istediği krem buydu. Çoktan bana ulaşmıştı ama nedense teslim aldığımı unutmuştum. Kayda geçirmiş olmama rağmen...
______
Siz: evet
Siz: elime ulaştı
Siz: bekliyorum :)_____
Aradan geçen kısa bir zamanın ardından dükkandan içeri tanıdık bir yüz girdi. O kadındı.
"Hoş geldiniz" diyerek karşıladım onu. Sahte bir gülümsemeyle karşılık verdi. "Hoş buldum." Gözleri etrafı incelediğinde kremi aradığını anlayarak kremi ona uzattım. "İstediğiniz buydu galiba." Elimdeki kutuya bakarak gerçekten gülümsedi. Bu kadar mı ihtiyacı vardı buna?
"Yaralarınıza bakabilir miyim?" Az önceki gülümsemesi şimdi uçmuş yerine endişeli bir yüz gelmişti. "Y-yok! Yani gereği yok." Bir şeyler vardı bu kadında. İçimden bir ses irdele şu işi diyordu. "Bakmama izin verin lütfen." Elimi bileğinin altına koydum. Bileğini çekmediğini görünce yavaşça kıyafetinin kolunu sıyırdım.
"Ne oldu size böyle?"
Gördüğüm manzarayla neredeyse kanım çekilmiş, kaşlarım sinirle çatılmıştı. Çekmeye çalıştı ama buna izin vermedim. Hızla diğer kolunu da sıyırdım.
Aynıydı.
Kollarının her birinde bir elin parmağından fazla morluk ve derin yanıklar vardı. Herhangi bir sakarlıktan dolayı oluşabilecek bir şey değildi bunlar. Yanıkların çoğu yuvarlak, bazıları ise ince şeritler halindeydi. Kesinlikle sakarlık felan değildi bunlar. Kendisi ya da birileri bilerek yapmış olmalıydı.
"Deniz Hanım! Bunların sakarlıktan dolayı olduğunu söylemeyin bana!" Elini hızla dudaklarıma götürdü. "L-lütfen bağırmayın! Diyorum size; sakarlıktan oldu!" Ağzımda olan elini yavaşça tutup indirdim. "Deniz... yapma bak. Benden küçük ya da benimle yaşıt sayılırsın. N'olursun söyle! Kim yaptı sana bunları?!" İşaret parmağını hızla dudaklarına vurdu. "D-dur... yalvarırım bağırma." Baş parmağıyla arkasını işaret etti.
"Her an duyabilir. N'olursun görmemiş gibi davran. Ver şu merhemi de gideyim." Başımı iki yana salladım. "Arabada mı?" Sesimi oldukça alçaltmıştım. Başını salladı. "Yapma Deniz... kim o? Eşin mi? Baban mı? Ağabeyin mi? Kim yaptı sana bunu?!" Sessiz olmamda ısrarını devam ettirerek elini aşağı yukarı salladı. "Merhemi ver gideyim." Cıkladım. "Bırakmam!" Elimdeki kreme uzanmaya çalıştı. "Ver n'olur!" Kremi arkama sakladım. "Bak belki yardımım dokunur." Kaşlarını kaldırdı. "Dokunmaz. Boşuna uğraşma. Ver merhemi gideyim." Uzanmaya çalıştıkça daha da aşağı indiriyordum. "Olmaz. En azından iletişim numaranı bırak. Adresini ver. Bir şey yap. Ne olursa olsun!"
Eczanenin kapısının açılmasıyla ikimiz de olduğumuz yerde kaldık.
"Şu zıkkımın kremini almak bu kadar mı zor?!"
![](https://img.wattpad.com/cover/342612925-288-k123353.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ER BAHTI ~yarı texting~ (DÜZENLENİYOR)
Action053*: heeerrr erinnn bahtııınaaa 053*: bir güzel düüüşeeeerrrr 053*: ben de senin bahtına düşebilir miyim? ____________________ Kartal Timi'nin bahtına düşen düşüyor. Bakalım başta Taha olmak üzere bahtlarında ne varmış bu uşaklarun? Kap Doğus çayin...