23

7.2K 438 86
                                    

"Hı?"

Gözlerini kaçırdı. Az önce isteyerek haykırdığı cümle, şimdi çekinmesine sebep olmuştu. "Hasan... özlemiş midir beni?" Buruk bir gülümseme takındım. "Özlemiştir tabii. İnsan kardeşini özlemez mi hiç?" Tekrardan umutla baktı gözlerime. "Tanışmak ister misin? Yani eğer istemezsen..."

Neden böyle diyordu ki? İstemeyeceğimden ya da çocukça bir düşünce olduğunu düşünmemden mi korkuyordu?

"İsterim! Çok isterim Taha!" İstiyordum. Hem onunla tanışmak hem de bunun garip olmadığını ona göstermek istiyordum. "Ciddi misin?" Kaşlarını çattı. Aynı şekilde ben de çattım. "Ciddi miyim?" Dişlerini göstere göstere gülümsedi.

"Hadi gidelim!"

Hızlıca hesabı isteyip mekandan kalktık. Çıkmadan hemen önce Fadik ablaya pantolon için teşekkür etmeyi de unutmamıştım.

Araçla gelmediği için bir taksi çevirdik. Biz taksiyle giderken Taha telefondan bir şeyler hallediyordu. Darlamak istemediğim için sormadım. Özel ya da iş ile ilgili bir şey olabilirdi. Taksi bizi havaalanının önünde indirene kadar sorgusuz sualsiz gelmiştim. Ta ki önümdeki koca tabelayı görene kadar...

Sahi! Gidelim dedim ama nereye gideceğimizi hiç sormadım! "Nereye giriyoruz?" Araçtan inip yanıma geçti. Başını çevirmeden gözlerini bana doğrulttu.

"İstanbul'a!"

Ne? Ne? Ne?

"İstanbul mu?" Gözleriyle birini arıyordu. "Hı hı." Ben sesimi çıkarmayınca bu defa bana döndü. "Noldu?" Elimi saçlarımın arasına daldırdım. "Ben hiç gitmedim İstanbul'a." Tüm vücuduyla bana döndü. "İlk defa benimle mi gideceksin?!" Başımı salladım. "He ya! Sana nasipmiş demek ki." Anlamını tam olarak bilmediğim bir gülüş yerleştirdi yüzüne. "Bizimkileri arayıp haber mi verseydik acaba? Ben o kısmını hiç düşünmedim." Biraz düşündü. "Kaçamak yapsak?" İzin vermeyeceklerinden mi korkuyordu?

E yapalım madem!

"Kaçır beni deli oğlan!" Tempoma yakışır şekilde kahkaha attı. "İnşallah kaş yaparken göz çıkartmayız." Diye de ekledi. Birkaç dakikanın ardından asker üniformasıyla bize doğru gelen birine el yaparak bizi görmesini sağladı. Biz ona, o da bize doğru yürüdü. Tahminimce bizden epey büyüktü. Yüzündeki kıvrımlar yılların belirtisi olsa da gülümsemesi capcanlıydı.

"Hay aslanım benim!" Hasret kokuyordu sözleri. Sırtına vura vura sarıldı Taha'ya. Taha'nın da aşağı kalır yanı yoktu. Bir sağa bir sola sallandılar bir süre. Adam Taha'nın omuzlarından tutup onu kendinden uzaklaştırdı. "Bakayım sana bi şöyle!" Tatmin olmuş bir yüzle omzuna vurdu. "Model misin mübarek?!" Kol kaslarını sıktı. "Demir gibi olmuşsun! Beni de geride bırakacaksın bu gidişle!" Mahçup mahçup gülümsedi Taha.

Kimdi bu adam?

"Nişanlın?" Dedi beni göstererek. Taha başını sallayarak bana döndü. İstemsizce utanmıştım. Kısa bir anlığına Taha'ya baktım. O benden daha çok utanmıştı. Nişanlım demesine mi utanmıştı? Yoksa bu adamdan dolayı mı utanmıştı? Önemi yoktu. Her türlü domates yanaklarıyla çok tatlı gözüküyordu.

"Memnun oldum kızım. Yağız benim ismim." Taha'yı işaret etti. "Ağabeyi sayılırım bu sıpanın." Samimiyetle gülümsedi. "Askerden..." diyerek ekledi Taha.

Cidden mi ya? Halbuki asker üniforması var üzerinde. Nasıl anlamam asker olduğunu? Hay Allah!

Aklımdan geçen düşünceler yüzüme yansımış, gülmekten kendim alamamıştım. "Meryem." Diyerek tanıttım kendimi.

Yağız Bey saatine bakarak zamanı yokladı. "Geç kalacağız. Bir an önce götüreyim sizi" diyerek adımlamaya başladı. Peşi sıra takip ederek askeri bir uçağın yanına kadar geldik. "Allah'a emanet ol Taha'm. Hasan'a selam söyle benden." Gururla bakıyordu Taha'ya. Ne samimi adamdı...

ER BAHTI ~yarı texting~ (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin