(Medyadaki şarkıyı haber verdiğim yerde açabilirsiniz)
"Özlüyorum."
Yavaş yavaş gözlerinde biriken damlaların farkında olmayarak bakışlarını Aram'ın gözlerine dikti. "Babam üzülmesin diye demiyordum Aram ağabey yoksa yalan demem ben." Diyerek kendini savundu. Aram yavaşça başını okşadı Zeynep'in. Ardından alnına bir öpücük kondurdu.
"Babanı özlemen onu üzmez ağabeyim. Babanı unutman onu üzerdi. Sen babanı yüreğinde taşıyorsun. Sen yaşadıkça baban da yaşayacak."
Zeynep'in yanağından süzülen iki damlayı silmek için hareketlendi ama geç kalmıştı. Asım çoktan iki elini Zeynep'in yanağına kondurmuştu. "Burası güvenli." Dedi gülümseyerek. "Burada ağlaman sorun olmaz. Aynı sığınağımızdaki gibi..." Zeynep aklına düşen anılarla birden gülmeye başladı.
"Sen bizim sığınağımızı bilmiyorsun değil mi ağabey?!" Zeynep'in bu hevesli çıkışına kapılarak heyecanla "anlatın bakalım, nasıl bir yer?!" Diye sordu Aram. Asım kollarını iki yana açtı.
"Büsbüyük!"
"..."
Meryem'den
Askeriyenin revirine yaklaşan ayak sesleriyle dikkatim okuduğum metinden tamamen kopmuştu. Bu günün ilk vukuatı geliyordu işte.
Dün boş boş rivriv eden canlılar yüzünden keskin bir baş ağrısıyla yatmama rağmen sabah iş başı yapmaya gelmiştim. İzin kullanmak istemedim çünkü düğün için yeterince izin kullanacağım zaten. En azından şimdilik buraları boş bırakmamak gerek. Hele ki dün timin askeriyeye çağırıldığını duyunca emin oldum. İş aksatılmazdı.
Buraya doğru koşturan kalabalığın içimde uyandırdığı telaşla ayağa fırladım.
Birine bir şey mi olmuştu? Bu yüzden mi koşturuyorlardı? Acil miydi?
Endişemi alevlendirecek bir giriş yapıldı revire. Kapının kirişlerine düşmemek için tutunan Timur ve Timur'a hayatını emanet etmişçesine sarılan Mehmet...
"HEMŞİRE HA-HAN-HANIM!"
Timur koştuğundan dolayı ciğerlerine zar zor çektiği nefesi konuşmak için kullandığı için epey bir güçlük çekiyordu. Mehmet ona nazaran biraz daha iyi durumdaydı. Peki diğerleri? Diğerleri neredeydi? O kadar sesi sadece bu ikisi çıkartmış olamazdı değil mi?
"Ne oldu? Acil durum mu?" Diye çıkıştım telaşla. Gözlerim kocaman açılmış, her türlü habere hazır vaziyetteydim. Aksi takdirde bu hallerinin bir açıklaması olamazdı.
Yaralanma...
Vurulma...
Kemik kırığı...
Saldırı...
İç kanama...
Yüksekten düşme...Timur ağzını açmadan önce beynimde dönenler bunlardı. Zaten başka ne düşünebilirdim ki? Yine de bilin bakalım ne oldu? Timur endişemi bir yerlerime kaçıran şu kelimeyi haykırıverdi.
"EVLENİYORMUŞSUN!"
Mehmet Timur'un fazla adrenalinden düzgün düşünemediğini anlamış olacak ki, aynı ses tonuyla "uz!" Diyerek saygı ekini ekledi. Timur Mehmet'in uyarısını hemen anladı ve aynı tempoyla tekrar haykırdı.
"EVLENİYORMUŞSUNUZ!"
Evet, evet. Sağ ol Timur. Ben bile bu kadar heyecanlanmamıştım gerçekten. Evleniyordum ve bu, bu şekilde ilk defa yüzüme çarpıtılıyordu. Sanki evren bana bir mesaj yolluyor, alnıma bir damga yapıştırıyordu.
MERYEM! EVLENİYORSUN!
Tamam, sanırım anladım. Dikkatli bakarsanız evleneceğimi anlayabilirdiniz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ER BAHTI ~yarı texting~ (DÜZENLENİYOR)
Action053*: heeerrr erinnn bahtııınaaa 053*: bir güzel düüüşeeeerrrr 053*: ben de senin bahtına düşebilir miyim? ____________________ Kartal Timi'nin bahtına düşen düşüyor. Bakalım başta Taha olmak üzere bahtlarında ne varmış bu uşaklarun? Kap Doğus çayin...