Arkamızdan gelen bağırış seslerini aldırmadan doğru aşağıya gidiyorduk. O kadar komik bir haldeydik ki kahkaha atarken nefesim boğazıma kaçmış, birkaç saniye debelenmenin sonunda kahkaha atmaya devam etmiştim. Taha'nın da benden aşağı kalır yanı yoktu. Gülmesine rağmen koşmaya devam ediyor, arada beni düşürmemek için zıplatarak tekrar yukarı çekiyordu. Bizim çaylığın önüne geldiğimizde aşağıdan yukarı doğru çıkan babamları gördüm. Hatta sadece gören ben değildim! Babam da beni görmüştü!
"Ula Meryem!"
Soluklanmak için duran Taha'nın sırtına panikle vurdum. "Taha koş! Bu öncekinden daha acil, koş!"
Babamın buraya gelişini farkedince az önceye nazaran daha hızlı bir şekilde aşağı koşmaya başladı. Babamın arkamdan bağırışı bana dejavu yaşatırken toprak yolu bitirmiş sayılırdık. Koştuğundan dolayı aldığı kısa nefeslerin arasında "azıcık geri dur" diye yakındı. "Neden ya? Düşersem n'olacak?!" Diyerek sitem ettim.
Olduğu yerde durdu. "Göğsün sırtıma çarpıp duruyor Meryem!" Deyiverdi! Ağzımdan bir kahkaha kaçırdım ama öyle böyle değildi. Benim kahkahama eşlik olarak Taha da güldü. "İndir istiyorsan beni." Dedim normal olarak. "Yoo!" Dedi hain sırıtışıyla. Omuzuna hafif bir şekilde vurdum. "Çürüttün omuzumu ya!" Bir kere daha vurdum. "Taha'mın omuzu o! Çürümez!" Gülümsedi. Ardından tatlı bir yüz ifadesi takındı.
Yürümeye devam ederken "bu arada nereye gideceğiz? Bayır aşağı koştum da, gaza gelip koştum. Nereye gittiğimizi bilmiyorum yani." Dedi. Bir anda yaptığı şeyin ne kadar garip olduğunun farkına vardı. "Kocaman adamı tazı gibi koşturdun ya! Oy Meryem! Oy! Rezil oldum ailene! Kim bilir ne diyecekler şimdi benim hakkımda?!" Uzanıp yanağına bir öpücük kondurdum. "Merak etme yiğidim. Onların senin için söyleyeceği tek şey iltifattır!" Yavaş yavaş taşlık yolu bitiriyorduk. "Anca gaza getir beni. Bir ömür senin aklına uyacağım bir de! Başıma daha neler gelecek acaba?"
Ahahahahaah! Çoktan hanımcı olduğunu kabullenmiş miydi? Bu düşünce beni daha da güldürdü. Sahi bu gün ne kadar çok gülmüştük.
Elimle sol tarafı işaret ettim. "Burdan girince ufak bir dükkan var. Yanında da şelale... Hem yalan da söylemiş olmayız. Bir çay ısmarlarsın artık bana." Duruşumu düzeltti. "Ismarlarım tabii, ısmarlarım."
Dükkanın önüne geldiğimizde beni yavaşça aşağı indirdi. Temkinli davranarak tamamen bırakmamış, kolumdan tutmaya devam etmişti.
"İyi misin? Basabiliyor musun?" Hafifçe bileğimi oynattım. "Fena değil. Yürüyebilirim." Diyerek tamamen ayakta durdum. O sırada yanımızda biten Fadik ablayı farketmemiştim bile.
"Kız Meryem! Bu ne hal?!" Hızla başını kaldırdım. Elini ağzına kapatmış Fadik ablayla kısa bir bakıştık. Tam olarak neye tepki verdiğini bilmediğimden üzerime bir göz attım.
Birde ne göreyim?! Keşke görmeyiverseydim!
"HİĞĞĞĞ!" Diye bir haykırış koptu dudaklarımdan. "Ula ha buraya bu donuylan mi celdun?!"
Fadik abla sus! SUS ALLAH AŞKINA! SUS!
"Ne olmuş ki-" Taha şalvarımın boydan boya yırtıldığı yeri görebilmek için hafifçe başını uzatmıştı. Daha boynunu eğmeden onu engelleyerek elimi yüzünün tam ortasına koydum. "BAKMA!" Diye çemkirmeyi de unutmamıştım. Elini elimin üzerine koyarak indirmeye çalıştı. "Yahu ne oldu?" Elimi indirmesine izin vermedim. "Dön arkanı! Çabuk!"
Bu sırada Fadik abla araya girdi. "Ha bu şalvari bu uşak yirtti de bağa da payilayum ha şuraya!" Hızlıca başımı iki yana salladım. "Yok Fadik ablam! Tövbe! Neler diysın sen oyle?! Çayliktan aşaği çuval cibi yuvarlandum da!" Bir anda kahkaha atıverdi. "Ula Meryem! Küçüggene de ha boyleyidun sen! Geç ula içeri! Bagayum bizum kizun var mi kiyafeti."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ER BAHTI ~yarı texting~ (DÜZENLENİYOR)
Acción053*: heeerrr erinnn bahtııınaaa 053*: bir güzel düüüşeeeerrrr 053*: ben de senin bahtına düşebilir miyim? ____________________ Kartal Timi'nin bahtına düşen düşüyor. Bakalım başta Taha olmak üzere bahtlarında ne varmış bu uşaklarun? Kap Doğus çayin...