Meryem'im: sen ne zaman döneceksin
Meryem'im: belli mi?Taha gomtan: belli değil ama plânladığımız gibi giderse 1 haftaya oradayım inşallah
Meryem'im: dikkatli ol tamam mı?
Taha gomtan: tamam güzelim
Taha gomtan: sen de dikkatli ol_______
Taha
Telefonu yanıma koyup elimle yüzümü sıvazladım. Değişik ruh halimin vermiş olduğu yorgunlukla gözlerimi birkaç saniye kapattım.
"Komutanım!" Sağ tarafımdan bana doğru koşan Kutay'a baktım. Acil bir haberin gelme olasılığıyla tüm bedenim kasıldı. "Noldu Kutay?" Benimle aynı hizada olmak için eğildi. Bir dizini yere koymuş, başını da gergin olduğu için kaşımıştı. "Noldu oğlum söylesene!" Sıkıntıyla çenesini gerdi. "Kutay... üç saniyen var." Bir elini teslim olurcasına havaya kaldırdı. "Söyleyeceğim ama sinirlenmeyin tamam mı?" Operasyonla alakalı bir şey olmadığını düşünerek rahatlamıştım. Ne işler karıştırmışlardı gene bu hıyarlar?
Gülümsedim. "Sinirlenmeyeceğim." Emin olmayan bir bakışla yokladı beni. "Söz mü?" Başımı salladım. "Söyle hadi." Hazırlanmak için nefes aldı. "Karargâha dönmemiz isteniyor." Aniden çatılan kaşlarımla Kutay'a birkaç açı daha döndüm. "Nedenmiş o?" Tekrar başını kaşıdı. Bir şey olduğu belliydi ama söylemeye çekiniyordu. "İkinci tim..." dedi ve duraksadı. Alakayı çözemediğimden konuşmasını bekledim. "İkinci tim devralacakmış operasyonu." Bir çırpıda söyleyivermişti. Üzerinden bir yük atarmış gibi verdi nefesini.
"Devrem! Ne demek oluyor bu?!" Daha Kutay'ın dediğini sindirememiştim. Arkamdan hızla yaklaşan sesle kafamdaki düşünceleri karıştırdım. Sinirlenmiştim ama şimdi patlayamazdım. "Bu ne demek şimdi komutanım?!" Ahmet'le Akif'e oturmalarını işaret ettim. "Devrem! Operasyonun sonuna gelmişiz neredeyse! En önemli yerde tim değişikliği de ne demek oluyor?!" Elimi sakin olması için yukarı aşağı salladım. Kafamda dönen karmaşa başımı ağrıtmaya yetmişti.
"Komutanım saçmalık! Her şeyi biz hallettik zaten! Böyle önemli bir görevin tüm başarısı kendi üzerlerine mi alacaklar yani?!" Gözlerim yerdeki taşları sayıyor, bir açıklama yapmanın vermiş olduğu zorunluluk tüm bedenimi kasıyordu. "Emir kimden geldi?" Diye sordum Kutay'a. "Tuğgeneral'den komutanım." Dedi başını hafif sağa yatırarak. Kimi kastettiğini anlamıştım. "Peki neden benimle iletişime geçmiyor da haber doğrudan size geliyor?!" Ağzımdan sinirle kaçırdığım sözlerin kırıcı olabileceğini düşünerek hepsinin yüzünü inceledim. Söylediğimi takamayacak kadar sinirlilerdi.
"Ömrü hayatımda böyle bir şey duymadım ben!" Akif sinirle dizine vurdu. "Bende ne duydum ne gördüm devrem! Bi b*kluk var bu işin içinde. Üstlerle konuşacağım" diyerek yerimden yavaşça doğruldum. Peşimden gelmek istediklerini bildiğimden "bekleyin! Geleceğim." Diyerek onlara geride kalmalarını işaret ettim.
...
Ardı ardına yaptığım telefon konuşmalarının sonunda bir şey karara varılmıştı.
O da operasyonu yarım bırakıp döneceğimizdi.
...
"Ya ne alakası var devrem?!" Elimde oyuncak ettiğim bardağı istemsizce sıktım. "P*ç herif! Bir gün parmaklıklar ardında sürüm sürüm sürünecek! Sebebi de ben olacağım!" Bardağı daha da sıkarak "Ko*umun rütbelisi-" daha sözümü bitiremeden karton bardağın içindeki sıcak çay parlaklarımın arasından sızıverdi. Ağzımdan kaçan bir küfürle bardağı ileriye fırlattım. "İyi misiniz komutanım?!" Kutay'ın telaşlı davranışları bir tık sakinleşmeye itmişti beni. "İyiyim değilim! Hay sı*ayım böyle işe!" Diğerleri de benden farksızdı. Hepimiz sinirden köpürüyorduk.
"Ne yapıcaz şimdi?" Ahmet'e bakmadan konuştum çünkü elimi üzerime siliyordum. "Geri dönmüyoruz diyemeyiz ya! Hemen işlem başlatılır hakkımızda." Dişlerimin arasından konuşuyordum. "Ama o şerefsizlerin yaptığı her şey gözardı ediliyor! Şimdi hapiste olmaları gerekirken, bu vatan hainlerine bir de madalya takacaklar-"
*GÜM!*
Kulaklarımı çınlatan bir sesle hepimiz başlarımızı eğdik. Etrafa dağılan tozdan evi zor görüyordum. Bulunduğumuz evin hemen yanına bir füze fırlatılmıştı. "Siper alın!" Evin duvarına dayamış olduğumuz silahlara doğru koştuk. Silahlara ulaştığımızda telsizden gelen cızırtılar bile zor duyuluyordu. Yaklaşık bir kilometre uzağımızda olan, timin geri kalanıyla iletişime geçmeye çalışıyordum. Hepimiz siper yerlerimize geçmiştik. Diğerleri pozisyonları aldığında ben de timle iletişime geçmeyi başarmıştım. Kesik kesik gelen seslerin ardından iletişim kurmayı başarmış ve destek kuvvet istemiştik.
"Yerimizi nasıl buldular?!" İki araba dolusu adam kadrajımıza girdi. "Pu*t herifler!" Eğer onları önden oyalamayı başarırsak diğer ekip arkalamakta başarılı olabilirdi. "Oyalamayı biz yapacağız! Kuvvet gelene kadar direnin! Yaralı istemiyorum!" Hepsi bir ağızdan emir aldı. "Ölü hiç istemiyorum!" Tekrardan emir aldılar.
Aslında içeride değil de dışarıda olduğumuz için şanslıydık. Evin bir kısmının pestili çıkmıştı. Eğer orada olsaydık zor sağ kalırdık.
"Hazır! Ateş serbest!" Emir verdiğim andan itibaren kulaklarımdaki sızılar daha da artmıştı. Adamlar bizi ters yönde beklemedikleri için şaşkına uğramış, araçlardan ayrılıp evin tarafına siper almışlardı. Yaklaşık 14 kişi saymıştım. "Burada kalın! Kıpırdayanın tabutuna elimi sürmem!" Diyerek aşağı doğru ilerledim. "Devrem tek gitme!" Arkamı bile dönememiştim. "Ben diyeceğimi dedim!"
Aşağıdaki ağaçlık alandan arkalarına doğru geçmeyi düşünüyordum. Eve çok yaklaşmadım ama yaklaşmadığım için tam bir görüş açım yoktu. Ya biraz daha yaklaşacaktım ya da ağaçların arasından birkaç adamı indirecektim. Silahın ucuna susturucuyu yerleştirerek uzaktan denemeyi seçtim. Yakınlaşırsam tehlike daha da artardı. Tek olsaydım umursamazdım ama tek değildim. Emrim altında beni destekleyen erlerim, sol yanımda beni bekleyen bir yârenim vardı. Aptallık ve cahil cesareti işe yaramazdı. En azından burada yaramazdı.
Görüş açıma iki kişi girdi. Evin arkasından aşağı doğru inmeyi hedefliyorlardı. Yani benim yaptığımı bize yapmayı planlıyorlardı.
"Üzgünüm, geç kaldınız."
Ağaçlık alana girdikleri anda birinin alnına mermiyi soktum. Diğeri panikle etrafa bakarken hızla yanına doğru yürüdüm. Yerden aldığım bir taşı ters tarafa doğru fırlattım. Başını sağa çevirdiğinde arkasından yaklaşarak diz kapağı girintisine vurdum. Dengesini kaybederek yere düştü. Yere düşerken kendini kontrol edemeyip silahını ateşlemişti.
"İt oğlu it!"
Yüzümü geri çektim. Eli düştüğündeyse boynunu çevirerek etkisiz hale getirdim.
2 benden gitmişti. Geriye 12 kalmıştı.
Teçhizatımız içeride kaldığı için silahlarından şarjörlerini aldım. Ardından çocukları kontrol etmek için ileri doğru atıldım.
"Çıt"
Ha?
Birinin sesini mi duymuştum? Tedbir amaçlı bulduğum ilk ağaca kendimi siper ettim. Omuzum üzerinden geçen mermi şüphemi doğrulamıştı.
Biri daha vardı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ER BAHTI ~yarı texting~ (DÜZENLENİYOR)
Ação053*: heeerrr erinnn bahtııınaaa 053*: bir güzel düüüşeeeerrrr 053*: ben de senin bahtına düşebilir miyim? ____________________ Kartal Timi'nin bahtına düşen düşüyor. Bakalım başta Taha olmak üzere bahtlarında ne varmış bu uşaklarun? Kap Doğus çayin...