12

10.4K 625 125
                                    

"Diyelim ki ben sustum. Vicdanınız susacak mı?"

Hiçbir şey söylemedi. Aslında hiçkimse hiçbir şey söylemedi. Hepimiz öylece susmuş belki de hakikati sindirmeye çalışıyorduk.

Sevmek bir adım uzaktayken, kilometrelerce koşan insanoğlu değil midir zaten? Peki ulaştığımız ne oluyor? Bir hiç...

Aynıyız işte hepimiz. Mayamız aynı.

"Ben dışari çikayrum" diyerek yerinden kalktı. Meryem de ona destek olmak için yanında bitiverdi. "İyi misin babacığım? İstersen yat, dinlen biraz." Elini kaldırdı. "Yok, iyiyum ben. Hava alazağm biraz." Kapıya yönelince Meryem mecburen bırakmak zorunda kalmıştı. Birkaç tıkırtı sesinin ardından kapı sesiyle yeniden sessizliğe gömüldük.

"Kusuruma bakmayın. Tutamadım kendimi. Yaptığım hoş değildi, kabul ediyorum. O yüzden önce beyefendiden sonra da sizlerden özür diliyorum." Yavaşça ayağa kalktım. "Bana müsade. Daha fazla rahatsızlık vermeyeyim size." Annesi el hareketiyle beni yanına çağırdı. "Buyurun" diyerek yanına gittim. Eğilmemi işaret etti. Bende hafifçe eğildim.

Elini kaldırdı. Bir anlığına tokat yiyeceğim sandım ama omuzuma vurarak bana destek çıktı. "Yanliş bişe demedun evladum. Bizum yillardur cesaret edemeduğumuze sen cesaret ettun. İyi ettun. Gonlündeki atese kovaylan su doktün. Tabi cani yanazağidi. Sen sıkma canuni. Araya ha buraya uğra. Yemeğe de bekleruk."

Bu teselli o kadar iyi gelmişti ki bana. En azından yanlış anlaşılmamıştım. Elini öperek kapıya doğru yöneldim. Bir anlığına arkamı döndüm. "Allah'a emanet olun. Tekrar kusuruma bakmayın." Diyerek başımı eğdim. Onlar da beni emanet ederek yolcu ettiler.

Kapıda ayakkabımı giyerken valide hanım "Kizum. Sende peşune git" diyerek Meryem'i yanıma gönderdi.

...

"Meryem" diye sakince seslenerek şoför koltuğunda hafif sağa yöneldim. Meryem kısa bir sessizliğin ardından gözlerime baktı. O kadar derinime baktı ki sanki içime girmişti bakışları. "Özür dilerim" diyebildim sadece. Ona hiçbir şey danışmadan, söylemeden ortalığı karıştırıvermiştim. Üstelik ailesi önünde bu tür bir harekette bulunmuştum. Belki de utanmıştı benden. Belki de soğumuştu...

"Taha..." Gözleri doldu yavaşça. Gözünün alt tarafında birikti ama akmadı dışarı. Kollarını hafifçe kaldırıp boynuma yetişmeye çalıştı. Yetişemediği için biraz daha yaklaştım. Kollarını boynuma dolayıp başını omuzuma yasladı.

"Hık!"

Ağlıyor muydu? Ben mi ağlatmıştım onu? Daha güldüremeden ağlatmış mıydım?

"Ağlama nolur..." O kadar kısık çıkmıştı ki sesim, ben bile zor duymuştum. Boğazımın kasılmasından sesim çatallaşmış, boğazımı temizlemeyi bile düşünmemiştim.

Sözümün üzerine daha da şiddetlenmişti ağlaması. Omuzumda hissettiğim sıcak ıslaklıkla gözyaşlarının aktığını anlamıştım. Az önce dökülmemek için uğraşan yaşlar, şimdi ardı ardına düşüyordu.

Hıçkırmıyordu. Söylenmiyordu. Kızmıyordu. Sadece gözyaşlarını akıtıp, burnunu çekiyordu.

Elimi saçlarının arasına daldırdım. Başımı başının üzerine yaslayarak gözlerimi kapattım. Çilek kokuyordu saçları. Kendi kokusuymuşçasına onunla bütünleşmiş bir kokuydu.

"Sana kızmadım" dedi boğuk sesiyle. Başını kaldırmamıştı. "Biz bu konuyu her açtığımızda kalbimiz kırık son bulurdu." Burnunu çekti. "İlk defa onun kalbi kırıldı." Sesi titreyerek devam etti sözüne. "Ya istemezse seni?" Gözyaşları tekrar damladı omuzuma. "Ya..." sustu. Devamını getiremedi. İyi de yaptı. Ne onun dili varırdı söylemeye, ne de benim yüreğim dayanırdı duymaya.

ER BAHTI ~yarı texting~ (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin