Diyar'ın annesi Gül hanım havanın soğuyacağını tecrübelerinden ön gördüğünden sobayı iyice doldurup harıl harıl yakmıştı.
Yüzüne vuran evin sıcağı Diyar'ın soğuktan kasılmış vücudunu gevşetirken üzerindeki montu çıkarıp girişin yanındaki askılığa astı. Kendisi gibi montunu çıkaran Doğan'ın elinden montu alıp kendininkinin yanına astı.
Montunun iki yan tarafında asılan ahırda giydiği biraz daha yıpranmış montunu görünce hayvanlara yem vermesi gerektiğini yeni hatırlamıştı. Dudaklarından fısıltı halinde dökülen küfür eşliğinde gözlerini yumdu.
Doğan oturmak için Diyar'ı beklediğinden yanında sessizce kendi kendine mırıldanan adama döndü bakışları. Diyar elini askılıktaki ahırda kullandığı lacivert monta uzatırken askere döndü.
"Sen geç şöyle rahatına bak ben bir hayvanları yedirip geleyim."
Doğan kendi halinde takılan ev halkına baktıktan sonra Diyar'a döndü. Kendisini yabancı hissettiği bu evde kendisini misafir eden muhtar olmadan oturmak istemiyordu. Ayrıca öylece oturmak kendisini daha fazla düşünmeye iteceğinden hareket halinde olması kendisi için daha iyiydi.
"Ben de geleyim seninle. Oturunca içim sıkılıyor."
Diyar biraz duraksadı ancak onu reddetmeyip kafa salladı.
"Üzerimi değişip geleyim hemen."
Lacivert montunun altında duran ahırda giyindiği kıyafetleri askıdan alıp odaya geçti. Üzerini çarçabuk değiştikten sonra çizme giyineceği için soğuktan biraz olsun korunmak adına çoraplarının üzerine yün çorapta giyindi.
Yeniden salona döndüğünde askeri üzerindeki montu bile çıkarmadan kendisini bekler vaziyette buldu.
Çıkmadan evvel dönüp tespih çekerek pencereden dışarıyı seyreden babasına göz ucuyla baktı. Yaşlılığın getirdiği hastalıklar arttıkça elini ayağını yavaş yavaş işlerden çeken babasının oturuşunda bile hüzün görüyordu Diyar.
Adamın oturuşu hüzün barındırıyordu çünkü hem iş görememekten ötürü kendini işe yaramaz hissediyordu hem de büyük oğluna bunca sorumluluğu yüklemeyi reva görmüyordu.
Diyar, sonunda bakışlarını babasının üzerinden çekip farkında olmadan çatılan kaşlarını düzeltip Doğan'ın yanından geçerek kapı koluna uzandı. Evi soğutmamak için kendisiyle çarçabuk çıksın diye arkasında duran askere el edip konuştu.
"Haydi çıkalım."
Dışarı çıktıklarında aradan fazla geçmemesine rağmen havanın fazlasıyla soğuduğunu ikisi de fark etmişti. Rüzgar acı acı eserek yere sinmiş kar tanelerini daireler halinde savurup duruyordu.
Doğan kafasını gri gökyüzüne kaldırıp rüzgarın teninden geçerek kirpiklerini titretmesine izin verirken Diyar, içi titreyerek botlarını giyinip çizmelerini kolunun altına sıkıştırdı.
Çizmeler karda kaydığından dolayı ahıra kadar botlarıyla gidiyor ahırın girişinde çizmeleriyle botlarını değiştiriyordu. Ahırda çizme giyiyordu çünkü inek dışkısından korunmanın en iyi yolu buydu.
Diyar önden yürürken asker yavaş adımlarla onu takip etti. Ahırın taşla örülmüş duvar dibinden yürüyüp tahtalardan çakılmış el yapımı olduğu belli kapısının önüne kadar geldiler.
Diyar montunun cebindeki koyu kahve anahtarı kendisiyle aynı renkte olan barele sokup döndürdü. Geriye ittiği kapı, menteşesinden gıcırtılar çıkarıp hafif sarsılarak açılırken elindeki çizmeleri yere indirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAR FIRTINASI - GAY
Teen FictionTAMAMLANDI. Komutan görev esnasında bir köye sığınmak zorunda kalır ve köyün kürt muhtarıyla tanışır.