Medya: Doğan
-
Eve girdiklerinde sigara dumanına karışmış anason kokusu ikisinin de ciğerlerini yakmıştı. Birbirleriyle ve diğer insanlarla göz göze gelmemeye çalışıyordu. Sanki her hangi bir göz teması az önce yaşadıklarını ele verebilirdi.
Diyar'ın babası tezeneyi vurup odayı yanık saz tınılarıyla doldurmaya devam ediyordu. İkisi haricinde kalanlar sazla demlenmiş rakı şişelerinin dibine düşmüş, oturdukları yerde hüzünle sağa sola sallanıyorlardı.
Muhtar ve komutan sessizce daha önce oturdukları minderlere yerleşirken şansları yaver gitmiş, kimse onlara dikkat etmemişti.
Diyar erken kalkmaları gerektiğini söylemek için babasının çaldığı türküyü bitirmesini beklerken huzursuzdu. Doğan'ın da kendisinden bir farkı yoktu. Zihinlerini meşgul eden tuhaf hissiyatın anlam kazanması onları yeni sıkıntılı düşüncelere sürüklemişti.
Türkü bitince Diyar uzanıp babasının koluna dokundu. Tam konuşacağı sıra Mehmet araya girip Diyar'ı engelleyerek hafif kinayeyle konuştu.
"Muhtarım bu akşam bize bir türkü patlatmadın. İsim meselesinden darıldıysan halledebiliriz."
Diyar'ın kafası o kadar karışıktı ki kendisine yapılan kinayeyi algılayabilmek için kısa süre duraksadı.
"Ha, yok Mehmet. Ondan değil biraz yorgunum bugün, kusuruma bakma."
Mehmet Diyar'ın omzunu sıvazladı.
"Hadi be muhtar! Naz yapma, kulaklarımızın pası silinsin az."
Doğan daha fazla dayanamayıp meraklı bakışlarını Diyar'a çevirdi. Muhtarın kirpikleri yan profilden bakıldığında daha güzel gözüküyordu sanki. Aynı profil, gül rengi dudaklarının dolgunluğunu da daha iyi belli ediyordu. Az önce öptüğü dudaklar...
Bakışlarını kaçırırken göğsünün içindeki taş biraz daha büyüyüp canını acıttı. En tezinden bu köyden ayrılıp gitmek istiyordu. Hem askerlerini almış olurdu hem de hissettiği bu sızıdan kurtulmanın en kolay yolu buydu.
Başını iki yana sallarken biraz ilerisinde duran rakı şişesini alarak önündeki boş bardağa biraz doldurup üzerini suyla tamamladı.
O sıra Diyar kafasını yukarı kaldırıp cıkladı.
"Abi sonradan söylerim size ne isterseniz bugünlük mazur görün beni."
Diğer büyüklerde Diyar'ın türkü söylemesi için onu sıkıştırıyorlardı. En son aralarından biraz daha yaşını almış birisi yıllarca tütün içmekten koyulaşan sesiyle konuştu.
"Valla söylemezsen şuradan şuraya yollamayız seni muhtar."
Diyar, komutanın elindeki rakı dolu bardağı görünce omuzlarını düşürüp başıyla adamı onayladı. Komutan rakısını içene kadar türküsü de bitmiş olurdu zaten.
"İyi, tamam. İstediğini çal hele baba."
Babası kafa sallayıp tezeneyi vururken parmaklarını tellerin üzerinde gezdirmeye başladı. Giriş kısmı çalarken Diyar'ın kabul etmesinden dolayı olan sevinç mırıltıları yavaş yavaş susmuştu. Diyar, ciğerlerini doldurduktan sonra türküye girdi.
"Bir ay doğar ilk akşamdan geceden neydem neydem geceden."
Doğan duyduğu sesle adeta şaşkına döndü. Muhtarın sesi öylesine güzel ve yanık bir perdeye sahipti ki tüyleri diken diken olmuştu. Rakısını yudumlarken mest olmuş vaziyette onu dinliyordu.
"Dağlar kışımış, yolcum üşümüş nasıl edem ben?"
Doğan, gözlerini onun üzerinden çekemiyordu. Birinin fark etmesi şu anda umrunda olan son şey haline gelmişti.
Diyar'ın türküyü söylerken birbirine kavuşan kirpikleri her nefesinde titrerken sanki komutanın ruhunu gıdıklıyordu. En sonunda sanki izlendiğini fark etmiş gibi gözlerini aralayıp komutana çevirdi bakışlarını ve devam etti.
"Yüce dağ başından aşırdın beni neydem, neydem yar beni. Tükenmez dertlere düşürdün beni. Dağlar kışımış, yolcum üşümüş nasıl edem ben?"
İkisi de gözlerini kırpmadan birbirlerine bakıyordu. Odadakilerin kafası kıyak olmasa aralarındaki bu garip bağı tam şu anda anlayabilirlerdi.
"Madem soysuz göynün bende yoğudu neydem, neydem yoğudu. Niye doğru yoldan şaşırdın beni? Dağlar haramı, açma yaramı, perişanım ben."
Muhtarın bakışları hafif kısıldı.
"Söylerim, söylerim göynüm hoş değil. Dağlar kışımış, yolcum üşümüş nasıl edem ben?"
Türkü sona yaklaşırken Doğan, islenmiş bakışlarını muhtarınkilerden uzağa çekip bardağın dibini kafasına dikti.
Sazdan son tıngırtı yükseldiğinde alkış kıyamet koptu, Diyar'a övgüler yağdırmaya başlamışlardı. Hemen ardından yeni türkü için tezahüratlar gelmeye başlayınca Diyar ayağa kalktı.
"Teşekkür ettim beyler ancak bugünlük erken ayrılacağım. Siz devam edin, sonradan telafi ederiz, olur?"
Adamlar biraz bozulup itiraz ettiler ancak Diyar, çoktan kendinin ve Doğan'ın montunu almıştı. Babası muhtemelen daha sonra gelirdi.
Doğan ayağa kalkıp Diyar'ın kendisine uzattığı montu alarak sırtına giyindi. Evdekilerle vedalaşıp gecenin ayazına çıkıp botlarını giyindikleri sıra Mehmet her şey için kendilerine teşekkür etmiş ve Doğan'la helalleşmişti.
Evin kapısı kapandığında iki genç gecenin karanlığında bir süre birbirlerine bakmadan dikildiler. Sessizliği ilk bozan Doğan oldu.
"Sesin epeyce güzelmiş muhtar."
Diyar utanmıştı. Belli etmemeye çalışarak başını önüne eğdi.
"Teşekkür ederim."
Biraz daha dikildiler. Doğan boynundan asılı olan silahını düzeltirken konuştu.
"Ne yapacağız bu işi muhtar?"
Diyar düz çizgi halini almış dudakları arasından mırıldandı.
"Bir bilsem..."
Derince soluk verdikten sonra eliyle yolu gösterdi.
"Eve geçelim madem."
Doğan kafa sallayıp onayladığında sessizce yürümeye başladılar.
Helööö!!!
Geldik kurguyu aklıma sokan ilk sahneye jdmskkdjsjd tam olarak bu türküyü dinlerken aklımda belirmişti bu kurgu
Heee bu arada ben biraz enayi olduğum için yanlislikla bebeğin babasina da Diyar'ın babasinin ismini koymuşum. O yüzden Bebeğin babası Mehmet olarak kalsın ama Diyar'ın babasının adını değişiyom onun adı artık şey olsun Ali olsun tamam mı?
Ayrıca ilk bölümde 10 15 bölüme final olur demişim ama aklımdaki konular bitmedi henüz. O yüzden şimdilik final yok, devammm
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, öbdüm ✨️❤️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAR FIRTINASI - GAY
Teen FictionTAMAMLANDI. Komutan görev esnasında bir köye sığınmak zorunda kalır ve köyün kürt muhtarıyla tanışır.