Gece çöktüğünden iyice soğumuş olan hava, tenini ısırıp geçerken gözlerini yumdu. Bu soğuk havayla ciğerlerini doldurup göğsündeki yangının dinmesini umuyordu ancak işe yaradığı söylenemezdi.
Tuttuğu soluğu yavaşça bırakırken gözlerini araladı. Gece olmasına rağmen kalabalık sayılabilir bahçede gezindi bakışları. Kalabalıktan uzak durmak istediğinden kendisine daha tenha bir yer bulabilmek için hastanenin arkasına doğru yürüdü.
Arka bahçe sabahları daha canlı olurken, geceleri ışıklandırılması az olduğundan pek tercih edilmezdi. Geniş aralıklarla dikilmiş büyük çam ağaçların arasında sessizce bir müddet yürüdü. En sonunda diğerlerine göre daha karanlıkta kalan banka, üzerini kaplayan kara aldırış etmeden oturdu.
Polarının cebindeki tütün tabakasını çıkarıp üzerindeki desenleri başparmağıyla okşadı. Gözleri kendini kasmaktan kızarmıştı ancak bir damla yaş dahi akıtamıyordu. Tabakayı aralayıp dizine koyarak içinden bir dal çıkararak dudakları arasına koydu. Tabakayı kapatıp cebine attıktan sonra çakmağı çıkarıp taşını çevirdi.
Zayıf kıvılcımlar etrafını dahi aydınlatamadan sönerken Doğan'ın sırtı iyice kasıldı. Duruşunu dikleştirirken çatılan kaşları altında çakmak taşını birkaç kere daha sertçe çevirdi ancak gece ayazı sanki ona inat eserek çakmağın tutuşmasını engelledi.
Taşı inatla çeviren parmağı yavaşlarken dudak kenarları aşağıya doğru sarktı. Gözleri dolmaya başlayınca çakmağı karanlığın içerisine doğru fırlatıp ağzındaki sigarayı çekerek avucunun içerisinde kırarak ezdi.
Sırtını bankın arkalığına hırsla yaslarken iç çekişi sessizliğin içine doğru karıştı. Göz yaşları birbirinin ardı sıra dökülmeye başlayınca dirseğinin içini yüzüne siper etti.
Dudaklarını birbirine bastırıp sessiz olmaya çalıştı ancak nafileydi. Sakinleşene kadar bir süre karanlığın içine akıttı göz yaşlarını. İyice üşümeye başladığından toparlanmak için bir süre daha bekleyip oturduğu banktan kalktı.
Hastaneye girdiğinde servise çıkmadan önce lavabolardan birine girip elini yüzünü yıkadı. Soğuktan kızarmış burnu, yanakları ve ağlamaktan kan çanağına dönmüş gözleriyle berbat görünen yüzüne bakınca burnunun kenarları iğrentiyle kırıştı.
Yüzüne bir kere daha avcuna doldurduğu suyla sıvazladıktan sonra odasının yolunu tuttu. Gece oldugu için koridor oldukça sessizdi. Diyar'ın olduğu kapının önünden geçerken adımları istemsizce yavaşlamıştı.
Başını önüne eğip ilerlemeyi sürdürdü. Kendi odasına girdiğinde Alper, doyurduğu karnını sıvazlıyordu. Bakışları içeriye giren komutanına kaydığında kirpiklerini şaşkınca kırpıştırıp oturduğu yerden kalkarak yanına gitti.
"Komutanım, iyi misiniz?"
Doğan, Alper'in yüzüne bakmamaya çalışıyordu. Onun dibinde bitmesini umursamadan yanından geçerek yatağına ilerledi.
"İyiyim, dışarda biraz fazla kaldım, soğuk çarptı."
Alper, ağladığı çatallaşan sesinden dahi belli olan komutanına inanmamıştı.
"Komutanım, emin misiniz?"
Doğan yatağa girip üzerini örttükten sonra solunun üstüne yatarak yüzünü Alper'den uzağa çevirdi.
"Eminim aslanım."
Alper, onu sıkıştırmak istemediğinden konuyu değiştirdi.
"Komutanım hemen yattınız ama önce bir şeyler yeseydiniz keşke. O kadar şeyi kendime söylemedim herhalde."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAR FIRTINASI - GAY
Genç KurguTAMAMLANDI. Komutan görev esnasında bir köye sığınmak zorunda kalır ve köyün kürt muhtarıyla tanışır.