İlk kurşunun yankısı dinmeden bir başkası ateşlenirken az önce Doğan'ın önünde durduğu pencere tuzla buz olup yere saçıldı.
Askerleri silahlarına sarılmış duvar ve divan dibine siper alırken komutanlarının ağzından çıkacak tek kelimeyi bekliyorlardı.
Doğan kapıya koşarken boynundaki silahı kullanmaya hazır şekilde kavradı. Alper silahını sıkı sıkıya tutarken çöktüğü duvar dibinden seslendi.
"Komutanım karşı ateş açacak mıyız?"
Doğan kapıyı çekmeden önce içeriye doğru seslendi.
"Az mermi, çok adam. Dört cephede konuşlanın. Gidip muhtara bakmam gerekiyor."
Alper kafa salladıktan sonra yerde kayarak camı kırılmış pencerenin denizliğinin altına doğru sindi. Az önce önünde durduğu karşı odayı çenesiyle işaret etti.
"Komutanın tarafına bakacağım. Emre, doğu tarafına geçer misin paşam?"
Askerler evin içerisinde dağılırken Doğan ev ve ahır duvarlarının dibinden koşarak az önce Diyar'ın döndüğü köşeye kadar ulaşmıştı. Nefesini tutup duvarı geçtiğinde gözbebekleri hızlı hızlı çevreyi taradı ancak Diyar'a rastlamadı.
Biraz ileride, yürünmekten ortası erimiş yolun kenarlarını kaplayan karların üzerinde parlayan kırmızılığa kaydı bakışları.
Verdiği nefes titrerken soğuk soğuk terlemeye başlamıştı. Yakınındaki bazı hanelerden gelen çığlık sesleri kurşun yankılarına karışırken uğuldamaya başlayan kulakları yüzünden dikkati iyice dağıldı.
Dibinde durduğu duvara çarpan kurşunlar etrafına toz parçaları yayarken refleks olarak geriye doğru çekildi. Burun delikleri genişlerken dişlerini sıkmaktan dudak kenarları aşağıya doğru sarkmıştı.
Adımlarını hızlandırıp kendisinden uzaklaşan kızıl lekelerin peşi sıra yürüdü. Lekeler ahırın etrafında dönüp içerisine açılan tahta kapının hemen önünde artmıştı. Aralık kapıdan içeriye girerken kalbi göğüs kafesini dövüyordu.
Gözleri ahırın loş atmosferi içinde gezinirken ineklerden başka bir şey dikkatini çekmemişti. Hayvanlar dışarıdaki gürültüden etkilendiklerinden ötürü debelenip huysuzca ses çıkarıyordu. Kapıyı üzerine örtüp birkaç adım ileriye gittiğinde inekleri birbirinden ayırmak için çakılı tahtaların dibinde gördüğü karartıya yöneldi.
"Yaklaşma, vururum dinime, imanıma."
Doğan ellerini yukarı kaldırırken karşısında gördüğü adamla endişesi daha da arttı. Diyar'ın tek eliyle yarım yamalak tutabildiği silahın namlusu kendisine dönükken sakince konuştu.
"Benim, Doğan."
Diyar elindeki tüfeği kenara bıraktıktan sonra göğsü hızla yukarıya kalkıp inerken geriye yaslandı. Doğan, Diyar'ın bir elini göğsünün sağ alt kısmına sıkıca bastırdığını görünce dizlerinin üzerine çöküp Diyar'ı kendisine doğru çekti.
Gözleri karanlığa alıştıkça gördüğü manzara daha çok canını sıkmaya başlamıştı. Gözleri seçebildiğince Diyar'ı inceliyordu. Boynundaki kamuflaj atkısını çıkarırken endişesini sesine yansıtmamaya çalışarak konuştu.
"Çek elini, ben bakayım."
Doğan, elindeki atkıyı yaranın yakınına götürdüğünde Diyar, boştaki eliyle Doğan'a sıkı sıkı tutundu. Aldığı hiç bir soluk oksijen açlığını doyurmuyor gibi hissediyordu. Bakışlarının kayıp gitmesini engellemeye çalışırken Doğan'ın kolunu daha da sıktı.
"Nefes alamıyorum."
Doğan, zorla yutkunurken kafasını hafifçe salladı, tarif ettiği hissi biliyordu. Bereyi yaranın üzerine bastırırken kurşunun çıkış yeri var mı diye kontrol etmek için muhtarı öne doğru eğmek istedi ancak muhtar, iyice Doğan'a bedenini bastırıp kendisini hareket ettirmesine izin vermedi.
"Bırakma."
Doğan boşta kalan eliyle Diyar'ın yüzünün yarısını avcunun içerisine aldı. İrisleri kendisine bakmaya çalışan muhtarınkilere değerken güven vermeye çalışarak konuştu.
"Bırakmam. Sadece kontrol edeceğim, güven bana olur mu?"
Diyar'ın dudak kenarı seğirir gibi hafifçe sola doğru yükselirken yanıtladı.
"Mecbur."
İmali şekilde söylediği kelime iyice yüreğini ezerken Diyar'ı hafif öne eğip sırtını çarçabuk kontrol etti. Kurşunun çıkış izine rastlamamıştı. Muhtarın bedenini yeniden kendininkine doğru yaslarken Diyar, iyice nefes nefese kalmıştı.
Doğan, elinin altında ıslanan bezin üzerine Diyar'ın boynundaki atkıyı da çıkarıp eklerken dudaklarını birbirine bastırdı. Belindeki telsizi çıkarıp mandalını sıkıştırırken kaybettiği sesini çıkması için zorladı.
"Sivillerden birisi vuruldu, yaralımız var. Gelecekseniz gelin artık Allah'ın belası yere."
Telsizden kısa sürede yanıt geldi.
"Neredeyse geldik komutan. Biraz daha dayanın, çok az daha."
Doğan telsizin kenarını alnına vururken dişlerini sıktı. Dışarıdaki sesler dinmek bilmiyordu ve Doğan'ın eli kolu bağlanmıştı. Diyar'ın hafifçe güldüğünü duyunca bakışlarını ona çevirdi. Muhtarın mırıltı halinde ağzından dökülen kelimeleri dinledi.
"Bir yanlışlık oldu herhalde beni vurduklarına göre."
İç çekerek sızlanıp elini yarasının üzerini tutan Doğan'ın elinin üzerine bastırırken Doğan'ın Diyar'ı biraz daha kendisine doğru çekti.
"Yorma kendini şimdi. Söz veriyorum sonradan istediğin kadar bu meseleyi kafama vurmana izin vereceğim."
Diyar kafasını iki yana sallarken boğuluyormuş hissi iyice iliklerine işlemeye başlamıştı. Gözbebeklerini sabit tutmaya çalışırken dudakları hafifçe aralandı.
"Allah aşkına..." dedi nefes nefese konuştuğundan biraz duraksayıp devam etti.
"Anama söz verdim."
Doğan omzunu öne itip hafifçe onu kendine getirmeye çalıştı. Kalbi yeniden hızını arttırmış, göğüs kafesine her çarptığında canını acıtmaya başlamıştı.
"Ne için söz verdin?"
Diyar'dan ses çıkmayınca muhtarın yüzünü görmek için yüzünü yüzüne doğru eğdi.
"Diyar ne için söz verdin?"
Diyar'ın açık tutamakta zorlandığı kirpikleri titrerken fısıldar gibi yanıtladı.
"Söz verdim."
Doğan panikle bedenini dikleştirirken elini yeniden muhtarın yanağına yerleştirdi.
"Gülüm ne için söz verdin, Diyar?"
Elinin üzerindeki el gevşeyip düşerken komutan iyice paniklemişti. Adını sayıklayıp onu uyandırmaya çalıştı ancak birbiri üzerine kavuşan kapkara kirpikler bir türlü aralanmadı.
Helöööö!!!1!!!1!
İyice Türk draması fışkırmaya başladı kurgudan anasını satiyim hiç böyle hayal etmemiştim bu haytaları kem3krkemeowmsmdiwmd neyse neyse
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, öbdüm❤️✨️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAR FIRTINASI - GAY
Teen FictionTAMAMLANDI. Komutan görev esnasında bir köye sığınmak zorunda kalır ve köyün kürt muhtarıyla tanışır.