16. Bölüm

314 46 62
                                    

16. BÖLÜM

Melisa'nın Bakış Açısından

***

Hayır, burada olmaz. Burada olmaz.

Denge kavramı bedenimi hızla terk ederken aynı hızda sıcaklık yükseliyordu. Gözlerimin önü karararak beni karanlığa gömdüğünde ayakta durmak için etraftaki herhangi bir şeye tutunmaya çalıştım. Bilincim açıkken duyularım tamamen kapalıydı. Uğultu yüzünden duyma yetimi, kararma yüzünden de görme yetimi yitirmiştim. Çevremde neler olup bittiğinin farkına varamayarak dizlerimin üzerine düştüm. Dizlerimin toprak zeminle buluşmasından sonra geçen on saniye içinde birisinin sağ kolumu tuttuğunu hissettim. Kulağımın dibinde sadece uğultu olarak algılanan sesler yükseliyordu.

Hiçbir şey görüp duymadığım halde "Bir şey yok. Birazdan geçecek," dedim.

Geçseydi iyi olurdu çünkü içten içe parçalanıyordum. Bu düşüncemi istemeyerek de olsa ciğerlerimi parçalıyormuş gibi öksürmeye başlayarak desteklerken bir yandan da kendimi yalancı durumuna düşürmeyi başarmıştım. Ardı arkası kesilmeden öksürüyordum ve bu olması gerekenden çok daha fazla acı veriyordu. Sesler yavaş yavaş netleşmeye başladığında kulağımın dibindeki Evren'e ait olan bağırma sesi yüzünden irkilerek kaçmaya çalıştım. 

"Evren, bağırma!"

"Melisa."

Görüşüm geri geldiğinde gördüğüm ilk kişi Arda oldu. Omuzlarımdan tutarak önümde diz çökmüştü. Yüzümdeki ellerin Arda'ya ait olduğunu fark ettim. Kulaklarımın hassas olduğunun bilincinde olarak sessizce "Kimse bağırmıyordu," dedi.

Gözlerimi sıkıca kapattım. Ses öylesine kulaklarımın içinde çınlamıştı ki Evren'in bağırdığını sanmıştım. Gözlerim kapalıyken Arda tarafından öne çekildim ve sıkıca sarmalandıktan sonra gözlerimi biraz daha kapalı tutmaya karar verdim. Arda, sıkıca sarılıp sakinleşmemi sabırla bekledi. Öylesine titriyordum ki neler olup bittiğini algılayamıyordum. Tek bildiğim Arda'nın da en az benim kadar titriyor olduğuydu.

Ayağa kalkacak gücü bulduğumda gözümü araladım. Beste, hemen karşımdayken gözlerimi açtığımı görünce elini uzattı. Elini tutarak ayağa kalktım. Ağzımdaki kanı silerken bir yandan da yerde hiç konforlu gözükmeyen bir pozisyonda oturan Evren'e baktım. Üstü başı kan içindeydi ve yine kızıla boyanmış olan ellerini hastalıklıymış gibi iki yana açmıştı. Evren'in içinde bulunduğu katliam sahnesini aratmayacak duruma dehşet içinde baktım.

"Ah, üzgünüm."

Kalkmasına yardım etmek için elimi uzattım ancak yardımı kabul etmek yerine beklenmedik bir öfkeyle etrafına baktı. "Bunun garip olduğunu tek düşünen ben değilim, değil mi?"

Sessizce çok da mantıklı olmayan bir açıklama yaptım. "Birazdan geçeceğini söylemiştim?"

Evren'in daha da öfkelendiğini söylememe bile gerek yoktu. "O ne demek oluyor?"

"Bu daha önce de mi oldu?" Evrim Hoca'nın yanımızda olduğu gerçeğini bir anlığına unutmuş da olsam kendimi açıklamak için işe koyuldum. "İlk zaman yolculuğunda ve müzede oldu."

"Bu iki kez daha başına geldi ve bizden saklamaya mı karar verdin?" Evren'in sinirlenmesine hak veriyor olsam da bu kadar sinirlenmesini ben de beklemiyordum. Hatta öylesine sinirli gözüküyordu ki Beste onu köşeye çekip sakinleştirmek için çabalıyordu.

"Çok büyük bir enerjiye maruz kalmıştım, bir iki tane yan etkinin normal olduğunu düşündüm?"

"Çocuk oyuncağı mı bu?"

Atlanta'nın Kalbi | TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin