Selamınhelloooo!! Nasılsınız??
Uzun bir bölüm oldu. Yanlışlarım varsa affola. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Keyifli okumalar.
Bölüm Şarkısı: Erol Evgin - Öyle Çok Sevdim Ki Seni
Duyurulardan haberdar olmak için beni takip etmeyi unutmayın.
erzurumluniloyaa|Bu hikayenin sesi duyulmayan her kadının sesi olması dileğiyle|
🍂
Bazı zamanlar oluyordu, boğazıma bir zehrin oturduğu, vicdanımın yakama yapıştığı, canımın tak ettiği... Öyle ki anlat diyordum kendime, her şeyi anlat ve kurtul. Ama işte kolay değildi. Sadece istemekle olmuyordu bu işler. Zamanında da çok denemiştim anlatmayı ama kimse bana kulak vermemişti. Umutla insanlardan bir yardım eli uzatmalarını beklemiştim ama onlar sadece elimin üzerine basıp, beni ezip geçmişlerdi.
Defalarca kez yaşadığım o hayal kırıklığını dillere dökemezdim.
Her defasında umutlanıp sonrasında hayal kırıklığına uğramak anlatamayacağım kadar berbat bir histi. Bu hise rağmen, umudumu bir an bile yitirmemiştim o zamanlar. Bir başkasının kapısını çalmıştım daha güçlü bir şekilde. Yine kapanmıştı o kapı suratıma. Pes etmemiştim, yine çalmıştım bir başka kapıyı daha da güçlü bir şekilde. O kapı da suratıma kapanmıştı yine ve yine. Böyle böyle geçmişti zaman. Sonra kafamı kaldırıp bir baktım etrafıma, acı hakikatle yüzleştim. Yıllar bir bir kaybolurken tüm kapılar suratıma kapanmış meğer... Sonra, sonra ışıklar sönmüştü, her yer zifiri bir karanlığa gömülmüştü. Ben ise bir kafesin içinde, bir canavarla, baş başa kalmıştım.
Göğsümün üzerinde hissettiğim ağırlıkla derin bir nefes aldım. Onun bıraktığı boşluğa bakmayı kesip arkamı döndüm. Dış kapının hemen önündeki üç basamağı çıkıp kapıyı çaldım. Çok geçmeden Yıldız kapıyı açtı. Ona bir bakış atıp eve girdim. Yıldız, ardımdan gelmeden hemen önce dış kapıyı örttü.
"Mutfağa geçelim, aldıklarımızı yerleştiriyordum. Evde sadece annen var," dediğinde kafamı salladım.
Yıldız'ı dinleyip mutfağa girdim. Mutfak tezgahının üstündeki poşetlere baktım. Yıldız'da hemen arkamdan mutfağa girmişti. Poşetin içindeki elmalar gözüme çarptı. Yıkamak lazımdı.
Sol aşağı köşedeki dolabı açtım, gördüğüm leğenlerle burukça gülümsedim. Demek yerleri hâlâ aynıydı. Bazı şeylerin değişmediğini görmek güzeldi ancak yine de can yakmıyor değildi. Gözüme kestirdiğim pembe leğeni elime alıp dolabın kapağını kapattım. Aldığımız elmaları leğenin içine attım. Sonra musluğu açıp, elmaları altına tuttum.
Ben elmaları yıkarken Yıldız'da muzu dolaba koyuyordu. Fakat bir tanesini ayırıp tezgaha koymuştu. Muhtemelen Cihat'a verecekti.
"Ee, ne konuştunuz?" diye sordu Yıldız. Aptalı oynayıp "Kiminle?" diye karşılık verdim. Yüzünü göremesem de gözlerini devirdiğini hissettim.
"Kiminle olduğunu sen daha iyi biliyorsun," dedi imayla. Kuruyan dudaklarımı ıslattım. Yeşil gözlerinin ardındaki acıyı anımsadım. Belki de acı çekmiyordu. Belki de ben böyle olmasını istediğim için gözlerini bu şekilde görüyordum. İç sesim fısıldadı.
Acı çekmediği için mi yokluğunda günleri saymış?
O günü hatırladım, gözlerindeki acıyı, bana sarılışını, kollarındaki güveni, üzerinden buram buram yayılan barut kokusunu ve yüreğime kor düşüren sözlerini de. Yetmedi mi demişti bana, yetmedi mi 2555 gün demişti...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Esaretin Bedeli | Askeri Kurgu (Ara Verildi)
Teen FictionARA VERİLDİ. BUNU BİLEREK BAŞLAMANIZI ÖNERİRİM! Bir kadın düşünün. Yıllar evvel doğup büyüdüğü yerden, annesinden, babasından, abi bildiği adamlardan ve arkadaşlarından ayrı düşmüş bir kadın... En kötüsüde bir çiçeğin topraktan koparılması gibi...