Alabörü

409 23 0
                                    

Merhaba,

Biraz uzun bir süre geçti ama karşınızdayım.

Yorum ve beğenilerinizi bekliyorum.

Keyifli okumalar.



Helikopter piste yanaştığında hızlı adımlarla alana geçtik. Her iki tim hızla binerken ben ve Serdar kenarda onların binmesini bekliyorduk. Fikret Albay yanıma gelip elini omuzuma koydu.

"Kızım. Biliyorum dikkat edeceksin ama bu sefer her şey daha riskli. Yolun açık olsun. Hakkını helal et." Dedi. Kollarını bir baba edasında açtı. Gel işareti yapmasıyla gittim ve sarıldım.

Fikret Albay daha doğrusu Fikret amcam. Babamın silah arkadaşıydı. Ailemin ölümünden sonra elini üzerimden eksik etmemişti. Tek destekçim o ve karısı Nazan teyzemdi.

"Helal olsun. Sizde hakkınızı helal edin. Üzerimde emeğiniz çok büyük. Gerçi ben yine baş edemediğiniz küçük Tomris olarak döneceğim ama olur da bişey olursa sakın üzülmeyin. Bu benim için bir gurur." Yüzünde ağlar gibi bir ifade vardı ama tutuyordu kendini. Hızla helikoptere bindiğimizde kapılar kapandı ve hareket etti.

Serdar yüzbaşı sık sık bana bakıyordu tepkimi ölçmek ister gibi. Her ne kadar ciddi olsa da hüzün ve korku vardı. Korku düşman için değildi. Kaybetme korkusuydu bu bizim hayatımız böyleydi. Hele benim durumumdaki biri için bu kesin gibi bir şeydi. Kim olsa aynı bakardı. Farkındaydım timimin her bir üyesinde de vardı o korku.

Ama ben korkmuyordum. Ben aksine mutluydum. Belki şehit olur aileme kavuşurdum. Kaç yıl olmuştu görmeyeli onlara sarılmayalı? Babam beni Ankara'ya bile göndermek istememişti her gün göremeyeceği için. Annem bir saat dışarı çıksam özledim güzel kızım gel artık diye arardı. Kardeşim her okuldan dönüşünde sarılır pamuk ablam diye sıkardı yanaklarımı. Biz gerçekten mutlu bir aileydik.

Şimdi ne değişmişti beni neden almıyorlardı yanlarına. 14 yıl. Koca 14 yıl geçmişti. 17 yaşındaki o küçük kız gitmişti. 31 yaşındaydım ama içimdeki o küçük kız hala onları istiyordu. İlk günler olduğu gibi hala gelecekler beni de yanlarına alacaklar diye bekliyordu.

Gözlerimin dolduğunu hissetmemle kimseye fark ettirmeden sildim. Ve gözlerimi kapatıp yol boyunca konuşulanları dinledim. Hepsi uyuduğumu sanıyordu belki de. Kim olduğunu bilmediğim bir ses fısıltıyla

"Hep böyle durgun mudur? Tomris komutanım yani?" Dediğinde Faruk

"Hayır. Aksine hepimize güç verir. Komutanımız bizim Tomris hatunumuz. Komutanım ismi gibi savaşçıdır. Güçlüdür." Dediğinde içten içe gülümsedim. Çok seviyordum bu keratayı. Geveze falan ama iyi çocuk. Yine başka bir ses

"Onun gibi olmak isterdim. Her şeyi bile bile her şeyi göze alarak kendini feda ediyor." Bir kaç mırıltı geldi onaylayan. Sonra yine tanımadığım bir ses

"Evli falan değil mi yüzbaşım? Ya da ailesi falan. Yani zor olmuyor mu acaba böyle görevler?" Bizim timden hiç ses yoktu. Her şeyi bildikleri için konuşmamışlardı. Serdar daha sonrasında ise konuşmuştu

"Olum size ne yüzbaşınızın özel hayatından? Ne yapıcan kütüğüne mi alıcan?" Dediğinde sesi fazlasıyla yüksek çıkmıştı. Ona neydi? Neyin tantanasıydı? Gözlerimi hızla açıp ona baktım. O da bana bakıyordu. Herkes susmuş önüne dönmüştü.

Helikopterden inmemizle hemen yola koyulduk. Serdar durmamız için hareket yaptığında durup çöktük. Birkaç gözcü etrafımızı çevirdiğinde bizde çöküp planı kontrol etmeye başladık.

Tan VaktiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin