"Yapamam efendim ben yok. Hayır olmaz. Kızımı veremem." Gülerek babama baktım. Kendi kendine gelin güvey oluyordu şu an.
Bir yakınımızın kızının düğününe gelmiştik ve ben henüz 17 yaşına yeni girmeme rağmen. Hayatımda kimse olmamasına rağmen. Hatta ve hatta sadece kariyer düşünüyorken babam beni vermemekten bahsediyordu.
"Ayy bende hemen gidiyodum baba. Ben düşünmüyorum evlenmek falan." Annem dolu gözleri ile
"Bende yapamam ki kızım senden ayrı kalamam. Ama biriyle olmanı elbet isteriz. Doğru zamanda doğru insanla." Güldüm ve babama baktım. Babam bozulmuş gibiydi
"Doğru zaman 35-40 yaş bellllki. Hem anca ben bir asker olursa güvenebilirim. Başka türlü mümkünatı yok güvenip seni emanet edemem. Nokta." Kahkaha atarak kafamı salladım ve prenses gibi olan geline baktım.
————
Sabah kalktığımda gün henüz yeni ayıyordu. Dün gece gördüğüm rüyanın etkisi ile bir süre kendime gelemedim. Sanki babam Serdar'ı onaylamak istercesine rüyama girmişti bu yaşadığımız an. Hıçkırıklarıma son verip gözümü sildim. Son kez odada gözlerimi gezdirdim. 4 yıldır ne çok anıma şahitlik etmişti bu oda sahi.
Yaralanıp kanlar içinde kalmışlığımda olmuştu. Kahkahalarla kızlarla sohbet edişimizde. Ağlayarak uyandığım kabuslarıma da bu oda şahitti.
Normalde hiç duygusal bir insan olmayan ben uzun süredir duygusaldım. Dokunsalar ağlardım. Şimdi buradan ayrılacak olmanın büyük hüznü vardı.
Sakince yataktan kalkıp duşa girdim. Saatin erken oluşunu fırsat bilip uzun uzadıya bir duş aldım. Sudan çıkmak istemezcesine durdum. Sonunda zorda olsa çıktın ve kendimi odaya attım. Hızla üzerime üniformalarımı geçirdim. Nikahta da üniformalarımız ile olacaktık. Bu durum beni aşırı gururlandırıyordu. Ayrıca mutlu da ediyordu. Elbise falan giyemezdim hiç. Bana göre değildi üniforma daha güzeldi.
Saçlarımı hızla ensemden toplayıp silahımı ve telefonumu alıp odadan çıktım. Serdar'ın odasına geldiğimde kapıya tıklattım içeride kimse yoktu. Seri ve tok adımlarla kafamla astlarımı selamlayarak yemekhaneye geldim.
Yemek dendi mi Fizan'da olsa Fizan'a gidecek tim arkadaşlarım kahvaltı saati ortada yoktu. Aradığımda koca koca adamların hiçbiri telefonu açmamıştı. Hepsi bir işler çeviriyordu ama hayırlısı. Telefonumu çıkarıp önce Serdar'a sonra time yazdım
"Kahvaltı yapıyorum. Odanda yoktun. Kahvaltı yapmadıysan gelsene!"
"Madem bir iş çeviriyorsunuz bari yemek zamanına denk getirmeyin. Ne halt karıştırıyorsanız soracağım hesabını!!"
Zeynep bile yoktu. Öfke ile tabağımdakileri yiyip kalktım. Arkamdan iş çevrilmesinden nefret ediyorum. Sanki ben evlenmiyorum bu gün. Bir Allah'ın kulu da yok. Bu kadar mı bıktılar benden. Hah görür onlar.
"Çavuş Faruk Ertaş. Kayseri. Komutanım bir paketiniz gelmiş odanızın önüne bıraktım." Deyip onaylamam ile gitti. Ne paketiydi bu. Kimden gelir ki? Saçma sapan bir şey olmasa bari. Adımlarımı hızlandırıp odama geldim. Kutu oldukça büyük görünüyordu.
İçeriye bu kadar kolay alınmasına ne demeli peki. Hayır oğlum içinden bomba çıksa ilçe kalmaz öyle büyük kutu. Kapıdaki nöbetçilere sinir katsayım artmıştı. Yavaşça kucaklayıp dikkatli adımlarla içeri aldım. Üzerindeki notu yere düşmesiyle yeni fark etmiştim.
"Bana kızma gül güzeli. Kahvaltımı yaptım.
Nikahtan sonra seni bunun içinde görmek istiyorum?"Serdar'ın o mükemmel el yazısı ile yazılmış olan notu çantama attım ve kutuyu açtım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tan Vakti
Fanfiction"Benim benden başka kimsem yok, senin senden başka kimsen yok. Gel biz olalım? " Hayallerine giden yolda hayallerinden olunur mu hiç? Hem de bu kadar yakınken. Değişir mi bir insan bu kadar? Başkalaşır mı intikam hırsıyla? Ben Tomris Deren Akay...