<SKZ-MİNHO>
"A-"Cümlemi tamamlayamadan beni yarıda kesti. Gözleri tanıdık ama ciddiydi, yüzü bilindik ama eski bir tabloyu andırıyordu:
"Beni tanıdığını biliyorum, beni nereden tanıdığını düşünme. Düşünsen bile bulamazsın ! Ben çok uzak ama bir o kadar da yakın bir tanıdığınım."
Böyle demesi onu daha çok merak etmemi sağladı. Kan grubumuz, ses tonumuz, yüz yapımız, her şey çok benzerdi. Bir an için acaba kardeş miyiz diye düşündüm. Sonra soyadımız aklıma geldi. Ben Lee Minho, o ise Min Yoongi'ydi. Böyle bir ihtimal bile olamazdı:
"Seni tanıyorum ve eğer nereden tanıdığımı söylemeyi düşünmüyorsan senin peşini bırakmam Min."
Bana bakarak gülümsedi. Bu gülümseme bir seri katilin öldüreceği kişiyi bulduğundaki gülümseme gibiydi. Eşsiz ama acı verici:
"Lee Minho, senin hakkında çok şey bilen biriyim. Polis olma sebebinin babanın, abini gözlerinin önünde tecavüz etmesi olduğunu, abinin sırf sen yurda gitme diye hiç kimsenin bilmediği hatta adının bile duyulmadığı bir yurda gittiğini, annenin oğlunu kaybetmesi sonucu babanı öldürdüğünü ve babanın alkolik olduğu için sen ve abinle hiç ilgilenmediğini biliyorum. Bana daha ayrıntılı anlatmak istersen seni dinlerim."
Gerçekten her şeyi biliyordu. Gözleri dolu dolu ve kırmızıydı. Bu hikaye ona dokunaklı mı gelmişti ? Başımı olumlu anlamda salladım ve:
"Sana kendi hikayemi anlatacağım. Çünkü seni nereden tanıdığımı biliyorum Min."
Kartlar yeniden dağıtılmıştı, ben onu nereden tanıdığımı biliyordum. O da bunu anlamıştı. Gözleri daha da kısıldı. Neredeyse ağlayacaktı...
<BTS>
Sabah herkes uyandı fakat kimsenin yatağından çıkma gibi bir niyeti yoktu. Hepsi kalbinin sesini dinlediğinde tek bir yola çıkıyordu, hepsi beyninin sesini dinlediğinde milyonlarca farklı yol oluşuyordu. Gece boyu sadece Namjoon uyumuştu. Diğerleri düşünmekten, olası senaryolar kurmaktan başka bir şey yapmamışlardı. Namjoon sürü psikolojisi için başlatan olmayı seçti ve odadan çıktı. O gece Hoseok ile kalmıştı çünkü Jin onunla aynı fikirde değildi, Jin mantığını seçtiği için onunla aynı yerde kalmak istememişti. Kahvaltıda Namjoon ve Jin'in arasındaki gerilim hepsine yansıdığı için kimse sesini çıkartamıyordu:"Kararınızı verdiniz mi ?"
Namjoon'un kararlı, sert ve bir o kadar da meraklı olan sesi ile kahvaltıdaki sessizlik bölündü. Herkes birbirine baktı. Jin ve Jungkook ayağa kalktı:
"Uzaklaşıp eski bağlantılarımızı kullanmamız herkes için daha iyi, kimsenin canına zarar gelmez."
Bu fikir Namjoon'un canını sıkmıştı. O da ayağa kalktı ve:
"Sana bunu gece de söyledim Jin. Eğer eski bağlantılar işin içine girerse bir daha asla BTS olamama ihtimalimiz var. 2 kişiyi kurtarmak uğruna 7 kişiyi kaybederiz, anladın mı ?"
Namjoon bağırarak söylediği için Jin korkmuştu. İlk defa, yıllardır ilk defa Namjoon ona bağırıyordu. Sonra ayağa Tae kalktı ve Jungkook'a bakıp:
"SANA İNANMIYORUM JEON ! GECE SENİ İKNA ETMEK İÇİN ELİMDEN GELENİ YAPTIM VE HÂLÂ BÖYLE Mİ DÜŞÜNÜYORSUN ?"
Jungkook ilk defa sinirli gördü onu. İlk defa benzetti bakışlarını birine. Korktuğunu ise kimseye itiraf edemedi çünkü Tae bir anda annesine dönüşmüştü. Bakışları, ses tonu, bağırışı, her şey annesini hatırlattı ona. Elleri titremeye başladı ve Tae'nin yanına gitti:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çete
FanfictionBTS adındaki çete uzun süredir şehrin huzurunu kaçırıyordu ve herkes onlardan şikayetçiydi. Yeni kurulan asker timi SKZ'in ise tek bir görevi vardı: BTS'i çökertmek