Bir keresinde, kaçmayı denediği için kilisenin tüm ısı kaynağı olan odunluğa kapatılarak cezalandırılmıştı.
Eğer birisi Chanyeol'a en çok korktuğu günü sorsaydı kesinlikle o günden bahsederdi, hâlâ kabuslarının başrolünü oynayan o gün en kötüsüydü ve karanlık ile fırtınadan hâlâ korkmasını sağlayan iğrenç bir parazitti; belki de en korktuğu gün annesinin gözlerinin önünde kendisini bir ipten sallandırdığı gündü ancak bunu birilerine anlatmak istediğinden emin değildi.
Hepsinin ortak yanını ele alıp kendine kaçamadığı, içine sıkışıp kaldığı bir kabus yaratmıştı; soğuk hava, fırtına ve karanlık.
Fakat bugün, bu gece kabuslarına bir yenisinin katıldığından emin olmuştu; avazı çıktığı kadar bağırırken tek odaklandığı midesini ağzına getiren kanlardı, daha önce onu hiç kan tutmamıştı fakat şimdi kusacak hatta kendinden geçip bayılacak gibiydi. Baekhyun ona ifadesizce bakarken o kelimenin tam anlamıyla aklını kaçırmış gibiydi, yüreği yakalanmış bir kuşun kanat çırpışı gibi atıyordu ve sessiz olması gerekirken boğazı parçalanırcasına bağırıyordu.
"Sessiz ol."
Baekhyun ise aksine, kanlar içinde kalırcasına yaralanan o değilmişçesine sakindi. Chanyeol'a birkaç adım daha atıp kaşlarını çattığında onu daha çok korkuttuğunun farkında değil gibiydi.
"Sessiz ol, herkesi başımıza toplayacaksın."
Çok geçti, Chanyeol ergenliğin kalınlaştırdığı sesiyle var gücüyle bağırdığı sırada arka tarafta Baekhyun'a dair bir iz arayan öğretmenleri hızla ön tarafa geçmişti. Hangisi daha korkunçtu bilemiyordu, hemen önünde ağır yaralı duran Baekhyun'dansa öfkeli öğretmenleri onu daha çok germişti.
Bay Jeong'un sinirle yanlarına yaklaşmasına tepki verecek vakti dahi yoktu, yerden kalkmaya çalıştığı sırada orta yaşlı adamın Baekhyun'un yakalarını tutarak ona bir tokat atmasını engelleyememişti.
"Bay Jeong!"
Baekhyun'a baktı hızla, ikisine doğru ilerleyip aralarına girerken arka tarafındaki ormandan yükselen kargaların sesi duyulmuştu. Bir saniyeliğine arkasına bakıp gökyüzünde örgütleşen kargaları izlese de çok odaklanamamıştı, Baekhyun ve Bay Jeong'un arasına girip "Efendim, o daha yeni geldi, yapmayın." diyerek engellemeye çalıştı.
Baekhyun'a karşı bir sempati besliyor ve üzülüyordu, yüzüne yediği tokada nasıl bir tepki verdiğini görmeye çalışsa da "Piç kurusu, hepimizin başını belaya mı sokacaksın?" diyerek ona saldırmaya çalışan Bay Jeong'u durdurmaya çalışmakla meşguldü.
"Efendim lütfen-" Var gücüyle adamı ittirdi ve kollarından tuttu, "Zaten yaralı, görmüyor musunuz?" diyerek sesini yükselttiğinde endişeyle Baekhyun'a bakmıştı. Hiçbir tepki vermeden sadece öğretmene bakıyordu ancak gözlerinin karardığını anlamak için güneşin olmasına gerek yoktu.
Yavaşça yukarıya doğru kıvrılan dudakları ise kafa karıştırıcıydı.
"Seni günahkâr piç, tanrıtanımaz biri olmanın cezasını çekiyorsun."
Chanyeol'u kenara ittirdi ve tekrar Baekhyun'un yakalarına yapıştı, ona hiçbir tepki vermeyen bu oğlan bütün sinirlerini bozuyordu. Üstü başı kan içindeydi ancak halinden memnun gibiydi, özür bile dilemiyordu.
"Bırak yoksa pişman olursun."
Özür mü? Fütursuzca tehdit dahi ediyordu, Chanyeol az daha şaşkınlıktan küçük dilini yutacaktı.
"Seni küçük-"
"Bırakın!"
Bir kez daha öğretmenine karşı çıktı ve bu sefer Baekhyun'u çekip uzaklaştırdı.
![](https://img.wattpad.com/cover/326445431-288-k841597.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dusk to Dawn
FantasyYüksek ve ıssız dağların ortasına kurulu bir şehirde, birbirlerine olan arzuları her geçen gün tehlikeli bir hâl alan iki aşık, alacakaranlıktan şafağa etraflarındaki herkesin hayatını cehenneme çevirir. 30.09.23