Yirmi Dört

450 53 263
                                    

Baekhyun'a güvenmiyordu.

Bir şeylerin yanlış olduğunu, Baekhyun'un kirli oynadığını, suçlu ve günahkar olduğunun farkındaydı; ağzından çıkan her bir sözden şüphe etmesi gerektiğini biliyor ve içten içe ona güvenmiyordu.

Yılanlar demişti, diye geçirdi aklından. Şimdi de doğa mı? Hangisi doğru? Neden bana yalan söyledi? Kafası karışmıştı fakat bunu belli etmedi, şimdi sorgulamaya başlamaması gerektiğini biliyordu. Kralın muhafızı gibi Baekhyun'un yanında güven verircesine durmaya devam etti, hala endişeli hissetse de cadının bütün bu olanlara rağmen sakin ve soğukkanlı tavrını bozmaması güven veriyordu.

Üstelik, bu odadaki kimsenin ikisine de hiçbir şey yapamayacağını herkes anlamış olmalıydı.

Minseok'un babası yerinden bile kımıldayamıyordu, üzerlerine ağacın devrilirken kırdığı camlar ve içeriye sızan dalların düştüğü diğer şifacılar ise şaşkınlık içindeydi, bariz birkaç yaralarına rağmen yerlerinden bile kıpırdamamışlardı.

"Sen..."

"Mahkemeye gerek yok, bu cadı hemen yakılmalı."

"Böyle bir cadıyı içimize sokanlar da yargılanmalı. Mahkeme bunu bilecek, Park'lar da en az bu cadı kadar suçlu."

Chanyeol, sevgilisine karşı olan güvensizliğine rağmen tekrar öfkelendiğini hissetti; hemen savunmaya geçti, Baekhyun'un bileğini tuttuğu gibi peşinde sürükleyerek kapıya doğru ilerledi. Daha fazla burada kalmaları için bir sebep görmüyordu, üstelik cadının son büyüsünün işleri daha da yokuşa sürdüğünün pekala farkındaydı.

"Dur, nereye gittiğinizi sanıyorsun?"

Sehun karşılarına çıkıp açmaya çalıştıkları kapıyı kapattı, gitmelerine engel olmaya çalıştı. Chanyeol'un babası da tekrar kendini toparlayıp yanlarına geldiğinde kaşları çatılmış bir haldeydi, bir şeyler demek için dudaklarını aralasa da sadece nefes nefese kalmıştı.

Chanyeol, bir anlığına babasına baktı. Bütün burada kopan kıyamet boyunca hiçbir şey demediğini, sadece onu fiziksel olarak engellemeye çalıştığını henüz fark etmişti; her daim emirleriyle ortalığı dize getirmeye çalışan babasının sanki dili tutulmuştu.

Yorgun gözüküyordu, alnında terler boncuk boncuk birikmişti, elinin tersiyle alnını silip göğsünü tutarken ağır ağır nefes alıyordu.

"Durun..." diye mırıldandı, bir elini göğsüne koyup derin nefesler almaya çalışırken bacakları yavaşça titredi. "Dur artık, beni..." Tekrar derin bir nefes aldı, yüzü ter içinde kalmıştı. "...beni öldürüyorsun."

Elinin tersiyle yüzünü sildi, göğsü hızla inip kalkarken yaralanmış şifacılara döndü. "Siz de durun." dedi kesik nefeslerinin arasında.
"Bir yargılama istiyorsanız adil olacak. Sadece.... Sadece bir iddiayla, bir istekle bizimle işbirliği yapan bir cadıya işkence edemeyiz." derken uzun uzun konuşması onu az öncekinden daha çok yormuş gibiydi, kuru bir öksürük krizine girip yeğeni Sehun'un getirdiği sandalyeye oturdu.

"Adil bir yargılama sadece bize, şifacılara, avcılara ve Hristiyan vatandaşlara yapılır; şeytanın köleleri olan cadılara değil, kanunlar böyle."

"Kanunları siz değil, biz koyuyoruz." diyerek sesini yükseltti Chanyeol, öfkeyle az önce konuşan yaşlı şifacıya yönelmişti ki adamın korkuyla birkaç adım gerilemesini görünce duraksadı. "Haddini bil, ihtiyar, kime işkence etmeyi talep ettiğini zannediyorsun sen? Buna sen mi karar veriyorsun?"

Baekhyun'un bileğini serbest bırakıp yaşlı adama doğru ilerlemeye yeltendi fakat sevgilisi onu durdurmuştu, delici bakışlarını şifacının üzerinde gezdirirken Baekhyun'un kendini savunmasına izin verdi.

Dusk to DawnHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin