On

387 58 257
                                    

İhanet.

Tek bir kelime tüm aklını işgal etmiş gibiydi. Aklından sadece bu kelime ve türevleri geçiyordu, hemen önünde tıpatıp ona benzediği babası dururken baktığı da düşündüğü de ihanet kelimesinin başka bir eş anlamlısı olan Baekhyun'du. Yerinden sarsılmıştı adeta, bir türlü tutamadığı istemsiz yaşları gözünden teker teker düşerken sadece Baekhyun'a bakakaldı.

Baekhyun, ocak ayının başında düşen bir kar tanesi kadar soğuktu; yüzünde hiçbir duygu taşımıyor, gözleri tamamen boş bakıyordu. Acılar içinde kalmış Chanyeol'un aksine her zamanki gibi görünüyordu, sadece bir anlığına sertçe yutkunsa bile Chanyeol bunun bir duygu gösterimi olmadığını düşünmüştü.

Baekhyun artık gözünde bir hayaletten fazlası değildi, Baekhyun artık sadece ölü bir bedendi; o ve ruhu olmayan, can vermiş bir ceset arasında hiçbir farkı yoktu. Baekhyun bir cesetti.

"Beni oğlumla yalnız bırak, araba seni bekliyor. Önden gidebilirsin."

Kendisinin de artık bir cesetten farkı olmadığını düşünüyordu fakat dehşet içinde, büyük bir tiksintiyle yabancı adama döndüğünde yaşadığını hissetmişti. Eğer bir ölü olsaydı Baekhyun gibi duygulardan arınmış bir et kemik yığını olurdu fakat şimdi neredeyse kendini kusacak gibi hissediyordu.

"Ben senin oğlun değilim." dedi tiksintiyle, neredeyse kusarcasına. Ne yapacağını zerre bilmeden oylece geri geri giderken adamın dudaklarının dalga geçercesine yukarıya doğru kıvrılmasını izledi.

"Vahşi, değil mi?" Adam, az önceki sözlerine rağmen hala yanlarında dönen Baekhyun'a bakarak konuşuyordu. Baekhyun sessizdi, cevap vermeden sadece durmuştu, hareket dahi etmemişti; Chanyeol'a öylece bakarken sadece başını iki yana salladı.

"Gitmeliyiz." dedi kısaca, gözlerini Chanyeol'dan çekip yabancıya döndüğünde Chanyeol çoktan zıvanadan çıkmıştı.

Bağıra çağıra birilerine saldırmak istiyordu, özellikle Baekhyun'a baktıkça nefes alış verişi artmıştı; inanamıyordu, hala inanmak istemiyordu.

"Gideceğiz."

Adam, Chanyeol'a döndü ve gülümsedi. Oğlunu baştan aşağıya süzerken yüzü keyif içindeydi. Kendine bu kadar benzeyen bir oğlu olduğu için sevinmişti, Chanyeol'un tam aksine mutluydu. İki zıt surat birbirine öylece bakıyordu.

"Cehenneme gidin."

Chanyeol daha büyük bir nefretle sonunda konuştuğunda daha önce böyle bir ses tonuyla kimseye konuşmadığını fark etmişti. Sesi derinden geliyordu, boğazı acımıştı; ölümüne sıktığı dişleri çenesini ağrıtsa da unursamadı. Sadece tekrar dudaklarını araladı ve "İkiniz  de!" diye tüm gücüyle bağırdı. "İkiniz de cehenneme gidin!" Burnundan soluyordu.

Bir saniyeliğine etrafa baktı, çıkabileceği tek yerin girdiği kapı olduğunu anladığında ise bir saniye dahi durmadı. Hızla kapıya doğru ilerlerken ne yapabileceğine dair hiçbir fikri yoktu fakat sadece uzaklaşmak istemişti, ikisine de baktıkça nefesi tıkanıyordu sanki. Bir an önce kendini dışarıya atmayı istemişti, bir an önce temiz hava alması gerekiyordu.

"Baekhyun, kapı."

Kapının hemen önü, Baekhyun'un da yanında durduğunda yabancının sesini duydu. Bir saniyeliğine arkasını döndü, babasına baktı ve arkasındaki kapının gürültüyle kapanmasıyla yerinden sıçradı. Ne olduğunu şaşırmıştı, Baekhyun yerinden bile kıpırdamadan kapı kapanmıştı.

"Ne?" diye mırıldandı kendi kendine, kapıdan uzaklaştı, diğer yandan yabancı ona doğru ilerlemeye başlamıştı. "Neler oluyor? Sen... Sen nasıl?"

Dusk to DawnHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin