On İki

466 67 291
                                        

Etrafında olup bitenden habersizdi.

Kütür kütür yanan odunların olduğu bir şöminenin önünde oturuyordu, omuzlarında ablasının örttüğü bir battaniye vardı. Uzun bir süredir tek kelime konuşmamıştı, eski neşesinden eser yoktu. Bulundukları oda oldukça kalabalıktı fakat başını kaldırıp kimseye bakmamıştı bile, ona sorulan soruları duymazlıktan geldi. Şok içinde gibiydi, arada ablası yanına gelip ateşini kontrol ediyordu fakat Chanyeol'un tüm sorunları zihnindeydi.

İnkar etmek, inanmamak, bütün bunlara dahil olduğunu kabul etmemek istiyordu; eğer yapabilseydi hemen şimdi kapıyı açıp kaçıp giderdi fakat bunu yapmaya bile korkuyordu.

Olanlar gözünün önünden gitmiyordu bir türlü, saatlerdir Baekhyun'un yerden bile kalkamamasını ve alevler içinde bıraktığı cadıyı düşünüyordu. Neredeyse boğacak olduğu cadıyı. Çığlıkları bir türlü kulağından gitmiyordu, acılar ve ateşler içinde kalan cadının çektiği acıyı sadece izleyerek bile anlamıştı. Ne hissedeceğini bilmiyordu, suçlu mu hissetmeliydi yoksa hayatta olduğu için sevinmeli miydi?

Belki de Baekhyun'a böyle bir zarar verdiği için kendinden nefret etmeliydi.

"Ama o sana ihanet etti."

Kendi kendine konuştu, kaşları yavaşça çatılmıştı, herkesin ona baktığını hissetse de kafasını kaldırmadı. Çıldırmış gibi görünüp görünmediğini bile umursamıyordu, bu olan onca şeyden sonra kendini yere atıp acılar içinde bağırsa bile kimsenin onu yargılamaması gerektiğini düşünüyordu.

"Çok korkmuş görünüyor."

"Bir avcı böyle olamaz, kendine gelmeli."

Fakat insanlar her zaman onu yargılamak, eleştirmek ve hiçbir şeyinden hoşnut olmamak için oradaydı. Kendi hakkında söylenilenleri duysa da tepki vermemeye devam etti, her şey onun için anlamsızdı.

"On altı yaşına gireli çok olmadı fakat bir cadıyı avladı, hatta neredeyse iki, siz onun yaşındayken bir sineği bile avlayamıyordunuz; susun ya da evimden kaybolun."

Babasının sertçe çıkan sesini duyduğunda bir anlığına başını kaldırıp ona bakmıştı, kendi kardeşlerini susturup oğluna arka çıkan iyi bir baba gibi görünüyordu fakat Chanyeol kimseye güvenmemesi gerektiğini anlamıştı. Basit destek sözlerine kanmak onu tekrar ve tekrar üzerdi, Baekhyun ona dersini zaten vermişti.

Sevgiye, en ufak iyiliğe açtı ve Baekhyun bunu kullanmayı bilen bir tilkiydi; Chanyeol'a arka çıktığı, hastayken ona baktığı, saçlarını okşayıp beraber uyuduğu onca zaman sadece onu kandırmak için rol yaptığından artık emindi. Baekhyun'dan iliklerine kadar nefret ediyordu fakat ona zarar verdiğini hatırlayınca kalbine çöken huzüntüyü de durduramıyordu.

"Cadıyı sen avlamadın mı? Gayrimeşru oğlunu buraya getirdiğinde sadece o cadının adını sayıklamakla meşguldü."

"Sözlerine dikkat et, kardeşim. Ne zamandan beri çıplak elleriyle iki cadıyı yere seren bir avcı gördünüz? Hiçbirimiz, babamız bile bunu yapamıyordu, büyük büyük babamızdan ona miras kalan bir özellik bu. Saygı duyacaksınız."

Chanyeol'un babasının her bir kelimesi sonrası ses tonu daha da sertleşiyordu, çattığı kaşlarıyla kardeşlerine bakarken yumruklarını sıkmıştı. Aniden ayağa kalkıp şöminenin üzerindeki piposunu aldığında Chanyeol nihayet diğerlerine doğru döndü. Amcalarını teker teker inceledi, hepsinin yüzündeki merak ifadesine karşılık boş bakışlarıyla gözlerini çekmedi.

Çoğu birbirinden farklı görünüyordu, üç amcasının da yaşları birbirine yakın gibiyken babası daha genç olmalıydı. Hepsinin arasından soğuk rüzgarlar esiyordu, bütün cadı avcılarının birbirlerine çok yakın olduğunu düşünmüştü. En azından böyle anlatılıyordu.

Dusk to DawnHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin