Yukarıya çıktığında karşılaşabileceği her şey için hazırlıklıydı.
Kapıyı açtığında gizli bir düşman, sinsi bir kabus ve hatta değerli, bir o kadar da kıskanç sevgilisiyle karşılaşmayı bile beklemişti. Bir sürü ihtimal vardı, kısacık bir sürede her bir tanesi için apayrı bir çözüm düşünmüştü fakat gördüğü şey beklediklerinden bambaşkaydı. Olduğu yerde donakaldı, ne yapacağını şaşırdı.
Minseok aklını kaçırmış gibi görünüyordu.
Görünürde hiçbir şey yoktu, hiçbir sorun yoktu, Chanyeol ne yapacağını şaşırmıştı; arkadaşı çığlıklarla kendini adeta duvardan duvara vururken "Yardım edin! Yardım edin!" diye bağırıyordu, fakat ne için yardım istediğini bile anlamamıştı. Gözleri yaşlarla doluydu, elleriyle üstünü başını silkeleyip var gücüyle bağırırken Chanyeol'u gördüğü gibi korkuya arkadaşına doğru koşmuştu.
"Minseok!"
Şifacı, sadece "Yılan, yılan..." diye kekeleyebilmişti. Chanyeol'un kollarına yapıştığı gibi ağlamaya ve korkuyla bağırmaya devam ederken ikisini de dışarıya doğru sürüklemeye çalıştı.
"Ne yılanı? Nerede?"
"Boynum," diye ağladı Minseok. Çok korktuğu belliydi, elleri titriyordu ve onu korusun diye Chanyeol'a sıkı sıkı sarılmıştı. "Boynumdaydı... Az daha boğuluyordum... Lütfen, lütfen gidelim! Lütfen Chanyeol!"
Chanyeol, Minseok'u sıkıca tuttu. Gözleri etrafta bahsedilen o sinsi yılanı arasa da görünürdü hiçbir şey yoktu, "Sakin ol, bakacağım şimdi, sadece sakin ol." diyerek arkadaşını yatıştırmaya kalktı fakat şifacı tamamen kendinden geçmiş gibiydi. Ağlıyor, bağırıp çağırıyor ve ortalığı ayağa kaldırmaya devam ediyordu. Chanyeol arkadaşını tutmaya çalışırken yeterince dikkatle bakamıyordu etrafa.
"Neler oluyor?"
Merdivenlerden endişeyle çıkan ablası ve uyandırdığı kuzenleri Sehun, tıpkı Chanyeol gibi olası bir düşmanla savaşmak için hazırlıklı gelmişti. Elindeki işlemeli hançerle odaya daldığında Chanyeol'un midesi kasılıyor gibi olmuştu. Çok fazla ses vardı, herkes birbirine merak ve endişeyle sorular sorarken gözleri tekrar kargaların doldurduğu pencereye kaydı. Midesi bulanıyordu adeta, Minseok hala koluna sıkıca tutunmuşken odanın içine doğru ilerlemeye çalıştı.
"Chanyeol, dur! Dur, gitme!"
Hiçbir şey söylemeden kolunu kurtarıp odaya doğru ilerledi, Minseok onu durdurmaya çalışsa da bu sefer onu tutan Sehun olmuştu. Chanyeol, ellerini cebine koyarak öylece dolaştı odayı. Çarşafların ve yatağın altına, duvar ve vestiyerlere, gözünün alabildiği her yere baktı; oda tertemizdi, Minseok'un boynuna dolanan yılana dair tek bir ipucu bile yoktu.
Pencereye doğru ilerleyip camı açtığında ise gökyüzüne doğru süzülen kargalara baktı. Sıkıntıyla nefesini vermişti, yorgun bakışları ve çatık kaşlarıyla yatağına oturup "Hiçbir şey yok." dediğinde Minseok'un acınası bir şekilde kendini açıklamaya çalışmasını dinledi. Şifacı şok ve dehşet içindeydi, gözlerini ona inanması için etrafındakilere dikse de herkes sadece sessizdi.
"Ama... Kabus değildi, yemin ederim, hissettim; nefes bile alamadım, kabus olamaz. Gerçekti."
Kimse ona inanmıyor gibi hissetmişti, gözlerinden yaşlar hala usulca akarken Sehun'un ellerini omzunda hissetti. "Biliyoruz, merak etme. Halledeceğiz." diyerek onu teselli etmeye çalışıyordu fakat Minseok hala sessizce, hiçbir şey demeden öylece oturan Chanyeol'a bakıyordu.
Titreyen sesiyle avcıya seslendi, "Chanyeol..." derken adeta yalvarıyor gibiydi. Sinirleri çok bozulmuştu, Chanyeol ne kadar acı içinde olduğunu görüyordu. Yatağından kalkıp Minseok'a doğru ilerledi ve Sehun'un omzundaki elini ittirdi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dusk to Dawn
FantasíaYüksek ve ıssız dağların ortasına kurulu bir şehirde, birbirlerine olan arzuları her geçen gün tehlikeli bir hâl alan iki aşık, alacakaranlıktan şafağa etraflarındaki herkesin hayatını cehenneme çevirir. 30.09.23