Üç

406 66 140
                                    

Gözünü başka bir kabustan kurtularak açtığında ter içindeydi.

Göğsü hızla yükselip alçalıyordu, alnına yapışan saçlarını çekip yüksek ateşten dolayı titreyen vücudunu dizginlemeye çalışırken hemen yanında onunla beraber doğrulan Baekhyun'a bakıyordu; o kadar hızlı yerinden kalkmıştı ki onu da uyandırmış olmalıydı.

Özür dilemek istemişti ancak hâlâ ağzını açamayacak kadar şok içindeydi, sadece derin nefesler alarak kendini sakinleştirmeye çalışırken Baekhyun'un yataktan kalkmasını izledi. Pencereye doğru ilerlemişti, muhtemelen Chanyeol'u yalnız bırakmanın iyi olacağını düşünüyordu.

Haksız da değildi, kendini bir ipin önünde bulduğu kabusu tekrar ve tekrar görmek Chanyeol'u mahvetmişti; başını ellerinin arasına alıp sakinleşmeye çalışırken aklı yine annesinin kendini öldürmesi ile doluydu.

Çok küçük olmasına rağmen zihnine o anı, kabus keskin bir şekilde kazınmıştı; öğretmenlerinin tavandan sarkan cesedi ise tetikleyici öğesi olmuştu.

İki gündür gözünün önünden gitmiyordu.

Öğretmenleri kendini öldüreli iki gün olmuştu ve birkaç saat sonra sessiz bir cenaze töreninden sonra gömülecekti. İntihar gibi büyük bir günahı işlediği için hiç hoş karşılanmamıştı, kilisenin kızgın olduğunu tahmin ediyordu; buradaki tüm dindar oğlanlara kötü örnek olduğunu düşünülmüştü.

Tüm din adamlarının ve buradaki erkeklerin ölü öğretmeni ayıpladığı fısıltılar herhangi bir yerde ve zamanda duyulabilirdi, adamı arkasından iyi anan tek bir kişi dahi yoktu, herkes daha önceki yanlışları ve günahları ile bu son günahını konuşuyordu.

Chanyeol, bunu her ne kadar söylemeye utansa da, bencilce kimsenin bu kaçış olayları için onları çağırmamasına içten içe seviniyordu.

Unutulup gitmişti, herkes sadece o iftirayı üzerine atan adamın kendini asmasını konuşuyordu.

Yine de, ölü bir adam hakkında böyle düşündüğü için kötü hissetti. Hafifçe öksürdü, düşüncelerini dağıtmaya çalışırken kendine odaklandı. Göğsünde tanımlayamadığı bir ağrı vardı, tekrar öksürüp elini göğsünde gezdirirken gözlerini pencere kenarında durup normal bir kış gününde bir kere bile görmediği bir kargaya elindeki tohumları veren Baekhyun'a çevirmişti. Uzun bir süre karganın, Baekhyun'un elinden tohum yemesini izledi. Hipnoz olmuş gibiydi, çok ilgisini çekmişti, Baekhyun'un tohumları muhtemelen çaldığı gerçeğini bile göz ardı etmişti.

Aniden, bu sefer çok daha güçlü bir şekilde öksürüp Baekhyun'un kendine bakmasını sağladığında utanmıştı. Nefesi hırıltılıydı, elini göğsüne koyup derin nefesler almaya çalışırken sessiz bir şekilde "Özür dilerim, seni uyandırdım." dedi.

Baekhyun, her zamanki gibi tamamen kayıtsız görünüyordu.

Elindeki tüm tohumları pencerenin kenarına döktü ve camı kapattı. Yavaş adımlarla Chanyeol'un yanına gelirken kestiği için sardığı elinin sargısını açmaya başlamıştı. Kendi halinde görünüyordu, pek konuşmayan tavırları hâlâ üstündeydi.

"Hasta gibi görünüyorsun." dedi düşük bir ses tonuyla. Gözünün ucuyla Chanyeol'a bakarken yatağın yanına oturmuştu. Kendi çantasını açıp birkaç bitki çıkarırken Chanyeol ona anlamsızca bakıyordu.

"Biraz öksürüyorum sadece."

"İlaç almalısın."

"İyiyim."

"Değilsin."

Kaşlarını çattı, ciddi bir şekilde Chanyeol'a baktı. Kızgın görünüyordu. Chanyeol hafifçe öksürerek anlamsız bakışlarını Baekhyun'a dikerken "Havalar soğuk, biraz rahatsız olmam normal." diyerek yataktan çıktı. Hava gerçekten çok soğuktu ve iliklerine kadar üşüdüğünü hissediyordu, yatağının başlığına astığı kıyafetlerini hızlıca giyerken bir gözü hala Baekhyun'daydı.

Dusk to DawnHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin