Hiçbir zaman böyle olsun istememişti.
Karanlığın içine doğup bir kardelen gibi soğuk karların altında büyümüş, bir gün başını bu karanlıktan çıkarıp güneşe kavuşmayı ve dallanıp budaklanmayı, çiçek açmayı düşlemişti. Küçüklüğünden beri tek bildiği ve istediği bir şekilde kendisini kurtarması gerektiğiydi, Tanrı'ya sığınıp ona göre çalışmış ve çabalamıştı. Yeterince iyi bir insan olursa ve çok çalışırsa bir gün kardelen olacağına inanmıştı.
Fakat işlerin buraya geleceğini aklından daha geçirmemişti.
Dona kalmıştı, adeta beyni işlemeyi durdurmuş ve kalbi kan pompalamayı kesmiş gibiydi. Bembeyaz kesilmiş yüzüyle herkesin yardım etmeye çalıştığı Baekhyun'a bakarken kulaklarında anlamsız bir uğultu vardı, görünüşü buğuluydu fakat Baekhyun'un acılar içinde kalmış bedeni her şeyden çok daha gerçekçiydi.
Baekhyun elini boğazına bastırmaya devam etti, dudakları aralıktı ve bir şeyler söylemeye çalışıyordu fakat boynundan akıp duran kanlar konuşmasını engellemekteydi; ne kadar derin bir kesiği kapatmakla uğraştığı anlaşılamazdı, boynundan göğsüne ve hatta kumaş pantolonuna kadar kanlar içindeydi. Durduğu yerde küçük bir göl oluşturmuştu, korkunç haldeydi ve yüzü her geçen saniye soluyordu.
Yavaş yavaş ölümünü izliyor gibiydi Chanyeol, silkelenip kendine gelmesi ve "Baekhyun!" diye haykırması bir olmuştu. Korkuyla ona doğru yaklaşmaya çalıştı, yardım etmek istiyordu fakat eli ayağına dolaşmıştı. "Biri yardım etsin!" Tekrar bağırdı, dizlerinin üzerine çöküp Baekhyun'a dokunduğu sırada bir kolundan babası diğer kolundan ise Sehun tuttu. Ne olduğunu anlamadı, iki güçlü erkek onu çekiştirip dururken öfke adeta kanını kaynatmıştı.
"Bırakın beni!" diye bağırdı, ikisini de ittirdi ve iki yetişkin avcının uzaklaşmasını fırsat bilip tekrar Baekhyun'a yaklaştı. "Baekhyun!"
"Sehun, uzaklaştır onu!"
Sehun en az onun kadar, belki de ondan çok daha güçlü bir avcıydı. Bütün gücüyle kuzenini, Chanyeol'u ittirip yatak başlığının dayalı olduğu duvara çarpıp kolunu Chanyeol'un boğazına bastırdığında neredeyse nefesini kesmişti. Sıktığı dişlerinin arasından "Kendine gel!" diye adeta tükürürcesine konuştu, Chanyeol'u orada sabit tutmaya çalıştı.
Güçlüydü, Chanyeol'un canını yakmıştı ancak hissettirebildiği Baekhyun'a bakarken içi adeta cayır cayır yanan Chanyeol için bir hiçti. Sadece öfkelenmişti, Sehun'un kolunu tuttuğu gibi ters çevirdiğinde aynı öfkeyle tekrar bağırmıştı. "Sakın bana dokunma." dedi soğuk bir öfkeyle, Sehun'un bedenini kapının yanındaki kitaplığı doğru fırlatıp tekrar cadıya, acılarının en büyük sebebine doğru yöneldi.
Korku içindeydi, endişe onu kemiriyordu, Baekhyun çaresizce yerden kalkmaya çalışırken adeta kendi kanından dolayı sabit duramıyordu. "Baekhyun." dedi acı dolu bir sesle, ne yapacağını veya ona nasıl yardım edeceğini bilmemesi eziyetini sürdürüyordu.
"Minseok'u çağır! Git! Git şifacıları getir, ne duruyorsun!"
Babasının öfkeyle bağıran sesini duydu fakat algılayamamıştı, Baekhyun'un yanında diz çöküp onu kaldırmaya çalışan babasına öylece baktı. Sertçe yutkunmuştu, kolunu yaraladığı ablası kendine gelip de babasına "Nereye gönderiyorsun? Görmüyor musun halini!" diye bağırdığı sırada zar zor kendine geldi.
Önce sol elinde sıkı sıkı tuttuğu çakıyı fark etti, kanla süslenmiş çakıdan bileklerine kadar sızan kana baktığında dudakları aralandı. Gözlerine inanamıyordu. O kadar uzun süredir çakıyı elinde tutuyor olmalıydı ki korkuyla elinden tahta zemine düşürdüğünde bileğinin zorlandığını hissetti. Bilinci açılalı bir süre olmuştu ancak henüz şimdi fark etmişti, bulunduğu duruma inanamıyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dusk to Dawn
FantasyYüksek ve ıssız dağların ortasına kurulu bir şehirde, birbirlerine olan arzuları her geçen gün tehlikeli bir hâl alan iki aşık, alacakaranlıktan şafağa etraflarındaki herkesin hayatını cehenneme çevirir. 30.09.23