Chanyeol etrafta olan biteni dinlemiyor veya görmüyordu.
Tek yaptığı gözlerini kapalı tutarak başını eline yaslamak ve başındaki ağrının dinmesi için dua etmekti, bazı gözler üzerinde olsa bile başka hiçbir tepki vermemişti.
Çıkan tartışmaları, birbirlerinin yakasına yapışan kişileri, yükselen sesleri veya başka hiçbir şeyi ne görüyor ne de duyuyordu; tek duyabildiği kendi nefesinin sesiydi, sakin kalmak için verdiği çabaların farkına varıyordu.
Alnından boncuk boncuk akan terler boynuna doğru ilerledi, nefesinin sesi kulağında bir gürültüye dönüştü, bulanıklaşan görüntüler başını ağrıtmaya başladı; yine ne olmuştu ona? Yine mi kara bir büyü bütün hücrelerini yerinden oynatıyordu? Belki de sadece paniklemiş veya bıkmıştı, kendisi de bilmiyordu. Tek bildiği ayağa kalkıp evden gitmek, bir daha da dönmemek isteğinin hat safhaya ulaşmasıydı.
En yakın arkadaşının ihanetine uğradığını kabullenmek istemiyordu. Duyduklarını ve gördüklerini hiç olmamış gibi varsaymak ona daha iyi gelecekti, etrafında onu sırtından bıçaklayan bu kadar çok insanın olduğunu bilmemek en iyisiydi; fakat çok geçti, artık biliyordu ve bütün bu olanların onu tamamen çıldırtmak üzere olduğunun farkındaydı.
"Lanet olsun," diye mırıldandı kendi kendine, başını iki yana sallarken şakaklarını daha sert ovmuştu. "Saçmalık..."
Oturduğu sandalyeyi ittirip ayağa kalktı, bir elini masaya yaslayarak etrafta birbirleriyle hararetle kavga eden kişilere bakarken dikkatini tek bir kişi çekmişti. Baekhyun'a baktı, göz göze geldiler ve Chanyeol ona yaklaşıp bileğinden tuttuğu gibi salonun kapısına doğru ilerlemeye başladılar.
"Nereye gidiyorsunuz?"
"Durun!"
Kimin söylediğini veya rütbesini umursamadı bile, sevgilisinin bileğini tutmaya devam edip kapıyı tek eliyle araladığında kimle karşılaşırsa karşılaşsın durmamayı planlıyordu. Umrunda değildi, umursamak istemiyordu, her şeyden artık o kadar çok bunalmıştı ki tek yapmak istediği şey hiçbir şey olmamış gibi davranıp onu buralara sürükleyen sevgilisiyle yaşayıp ölmekti.
Hala aklının bir yerine yerleşmişti sevgilisinin ihaneti, silsilelerin canını sıktığı her vakit aklına geliyor ve yüreğinin soğumasına sebep oluyordu fakat içini cayır cayır yakan aşkı kafasını karıştırdığı için yine kendisini cadının yanında buluyordu. Berbat bir haldeydi, kimseye güvenemeyeceğini bilse de aşkına güvenmek istiyordu.
Diğer yandan zihni onu kimseye güvenmemesi için uyarıyorcasına yoğun, ucu bucağı olmayan düşüncelere sürüklüyordu.
"Chanyeol, dur."
Sadece bir anlığına duraksadı, eski en yakın arkadaşına baktı. Yüzünü buruşturmuştu yavaşça, derin bir nefes alırken inanamaz şekilde bakakaldı. Başka bir örnekti sadece, Minseok'a da güvenmiş ve onu çokça sevmişti de; böyle bir şey yaptığına inanamıyordu.
Aklı bir türlü almıyordu.
Hiçbir sebep yoktu, aklına tek bir neden bile gelmiyordu. Mantıklı, akla uygun herhangi bir açıklama bulamıyordu.
"Gidelim."
Chanyeol, her ne kadar sevgilisinin sesini duysa da arkadaşına bakakalmıştı. Öğrenmek istiyordu, sorma ve sorgulama hakkı olduğunu düşünüyordu, Minseok'un en azından ona bir sebep vermesini istemişti.
"Neden?" diye sordu kendini tutamayıp, Baekhyun'un tuttuğu bileğini gevşetip bıraktığında tamamen ciddi bir hale bürünmüştü. Bu sefer kendi kolunun üzerinde Baekhyun'un elini hissetti. "Neden bunu yaptın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dusk to Dawn
FantasyYüksek ve ıssız dağların ortasına kurulu bir şehirde, birbirlerine olan arzuları her geçen gün tehlikeli bir hâl alan iki aşık, alacakaranlıktan şafağa etraflarındaki herkesin hayatını cehenneme çevirir. 30.09.23