Yirmi

747 61 190
                                    

Küçük bir günah işlemenin sorun olmadığını düşünmüştü.

Gök gürüldüyordu, bardaktan boşalırcasına yağmur yağarken gökyüzü adeta bu işlenmemesi gereken günah için ağlıyordu fakat ne avcının ne de cadının umrunda değildi. Kıyamet kopsa da birbirlerini öpmekten vazgeçmeyeceklerdi, birbirlerini Tanrı'nın ikisine kızmasından daha önemli görüyorlardı.

Baekhyun, Chanyeol için büyük bir günahtı; bakmaması bile gereken bir yasaktı fakat cadı onu yeterince çok zorlamıştı. Elinden geldiği kadar sabretmişti, direnmişti, hareketlerini sorgulamış ve ondan vazgeçmeye çalışmıştı.

Fakat Baekhyun'dan uzak durmak, onu unutmak, hiçbir şey yaşanmamış gibi davranmak imkansızdı.

Baekhyun'a aşıktı. Ne zaman aşık olduğunu, böyle bir günahın içine ne zamandan beri battığını ve boğulmaya başladığını bilmiyordu fakat artık kabullenmişti; kabullenmekten başka bir çaresi yoktu. Baekhyun'un yokluğu kalbi için eziyetti, onun olmadığını düşününce göğsünün sıkışması gerçekti, cadının tek bir öpücüğüyle hayat bulması onu cennetteymiş gibi hissettiriyordu.

"Baekhyun," diye inledi, mırıldandı, dudaklarını cadının boynuna doğru indirirken elleri günahkar bedende geziniyordu. "Sen... Sen beni mahvediyorsun."

Baekhyun belki de bir avcıyı bu kadar kışkırtmamalıydı.

Chanyeol artık kendini tutamıyordu bile, önceki çekingen ve hazır olmayan tavırlarından eser kalmamıştı; sabrı tükenmiş ve artık ne istediğini biliyordu, tabuları teker teker yıkılmıştı. Tek düşündüğü, aklının dolup taştığı bu ellerinin altındaki cadıydı. Baekhyun onun için ne kadar büyük bir günah olursa olsun o günahı işlemeyi de o kadar çok istemeye başlamıştı.

Küvet ikisi için de küçüktü ve öpüşmek, Baekhyun'un çıplak tenine kısıtlı bir şekilde dokunmak Chanyeol'a yetmiyordu. Cadı ise bambaşka bir hikayeydi, bir bacağını Chanyeol'un beline dolamıştı ve birbirlerine sürtünen bedenleri yüzünden utanmazca inlerken avcının sınırlarını zorlamaktan zerre çekinmiyordu. Hangisinin daha çok zorlandığını söylemek imkansızdı;
Chanyeol, Baekhyun'u belinden yakaladığı gibi küvetten kaldırdığı sırada cadıyı afallatığı için kendisiyle gurur duysa da cadıdan öyle çok etkilenmişti ki ikisini de zar zor yatağa kadar götürmüştü.

Kucağına aldığı Baekhyun'u yatağa yatırdığı gibi üstüne çıktı, dudakları sertçe birbirlerine çarptı, elleri rahat durmadı; Baekhyun'un her bir yanına dokunurken boğazını derinliklerinden gelen bir inlemeyi serbest bırakmamak için kendini zorluyordu, ne ara bu kadar baştan çıktığını bile fark etmemişti.

"Baekhyun," diye inledi tekrar. Başka bir şey söyleyemiyordu bile. Cadıyı daha sert öptü, ellerinin altındaki bedeni kendi vücuduna daha çok yapıştırdı ve çekinmeden okşadı. "Lanet olsun..."

"Chanyeol, dokun bana. Daha çok. Durma."

Baekhyun'un kulağına isteklerini fısıldaması, kalçasını kaldırıp birbirlerine sürtünmelerini sağlaması, hatta avcının vücudunda gezdirdiği elleri bile Chanyeol'un neredeyse aklını kaybetmesine yol açıyordu.

Baekhyun gerçek bir günahtı.

Kıvrımlı bir vücudu vardı, kalın uylukları ve yaş almasıyla iyice şekli yerine oturmuş bedeni bütün kadınları ve erkekleri kolayca deliye çevirebilirdi. Yirmi bir yaşındaki genç bir erkek için çok, çok fazla çekiciydi; vücudunu ve kelimelerini nasıl kullanması gerektiğini çok iyi biliyordu. Her bir hareketi sadece Chanyeol'u daha çok günaha çekmek için gibiydi.

Avcının ona dokunmasına izin verdi, onu bacaklarının arasına aldı ve asla kurtulmak istemediği derin öpücüklere çekti; gittikçe sabırsızlanıyordu, durmadan "Chanyeol!" diye inleyip avcıyı daha çok baştan çıkarmaya oynadı.

Dusk to DawnHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin