8. bölüm

15.1K 653 533
                                    

(2002, İstanbul.)

Malikane o gün yine çok sessizdi. Kadir bunun sebebinin babası evde olmadığı için olduğunu çok iyi biliyordu. Babasının evde olduğu zamanlar cehennemdi onun için. Kargaşaydı. Kavgaydı. Gürültüydü.
Sadece Kadir için de değil. Kendisinden sadece iki yaş büyük olan abisi Meriç için de.
On yaşındaydı Meriç. Kardeşi Kadir ise sekiz.
Bir haftadır yoktu iki çocuğun babaları. Annesi bunun acısını durmadan iki kardeşten çıkarıyordu. Kadir  abisine sormuştu bir gece "Annem bizi niye sevmiyor abi ,babamın evden gitmesi bizim mi suçumuz?"
"Hayır." diye cevap vermişti abisi kardeşinin saçlarını okşayarak. "Bizim suçumuz değil."
Onlar konuşurken malikanenin kapısı büyük bir gürültüyle açılmıştı. Korkuyla abisine sığındı Kadir. "Babam geldi." diye fısıldadı.
Meriç küçük kardeşini kucakladı. O da küçüktü ama konu kardeşini korumaya gelirse onu kimse tutamazdı. Genç bir adam kesilirdi.
"Bıktım." diye bağıran babalarının sesi kulaklarında çınladı. "Senden de çocuklarından da." Meriç kardeşinin elini tutarak sese doğru yürümeye başladı. Salondaydı bu sefer anne ve babaları. Saçı başı dağılmış babaları yine sinirliydi. Anneleri ise her zamanki gibi: yıkılmış.
"Galip lütfen böyle yapma." ağlamaktan çatallayan sesi zar zor çıkıyordu.
"Nefret ediyorum senden. Senin gibi kadınlardan nefret ediyorum." diye bağırdı Galip. "İğrençsin midemi bulandırıyorsun."
Meriç kardeşini daha fazla kucakladı. Koridorun köşesinde izliyorlardı her şeyi. Hep böyleydi onların hayatları. Anne va babalarının bitmeyen kavgalarını izlemekti. Ya bir koridor köşesinde, ya bir kapının ardında.
"Galip ben sensiz yaşayamam. Gitme ne olur."
Annelerinin durmadan yalvarışı babalarının temelli gideceğini gösteriyordu.
"Hülyayı seviyorum. Terk ediyorum seni. Anla artık." diye bağıran babaları tam gidecekti ki anneleri önünü kesip diz çöktü. "Galip yapma, bırakma beni yalvarırım."
"İğrençsin. O kadar takıntılı bir kadınsın ki midem bulanıyor. Bencilsin. Kendinden başka hiç kimseyi düşünmüyorsun." dedi ve sertçe çekilerek evden çıktı.
Geriye sadece iki çaresiz çocuk ve bir kadının yakarışlarını bıraktı.
O andan sonra anneleri her yeri dağıttı. Yıktı.
Her zaman olduğu gibi acısını iki çocuktan çıkardı. Lanetler okudu. Küfürler savurdu.
Olduğu yere çöktüğünde etrafına baktı sessizce. Gözleri salondaki büyük perdede kaldı. Bir dakika boyunca perdeye bakarak öylece durdu.
Hızla yerinden kalktığında perdeyi tuttuğu gibi yerinden söktü. Toparlayarak düz bir hale getirdi ve yemek masasının önündeki bir sandalyeyi salonun ortasındaki avizenin karşısına bıraktı. Bunları bir saniye bile düşünmeden yapıyordu.
Perdenin bir ucunu avizenin yanındaki demire bağladı. Diğer ucunu da boynuna.
"Yapma." diye fısıldadı Meriç. Duymamıştı annesi. Duysa da umrunda olmazdı zaten.
Altındaki sandalyeyi itti sonra. Hiç düşünmeden. Geriye bıraktığı iki çocuğun geleceklerini umursamadan. Annelerinin çırpınan bedeni hareketsiz kaldığında korkuyla ona yaklaştılar.
Kadir ağlamaya başladı. "Annem gitti. Bıraktı bizi."
Meriç de ne yapacağını bilmiyordu. Şaşkındı. Dehşet içindeydi. İlk defa bir ceset görüyorlardı. Annelerinindi bu da.
Telefonu alıp amcasını aradı. Olan her şeyi ağlatarak anlattı Meriç.
O gece hayatlarının en kötü kabusunu yaşamışlardı. İkisi için unutulmazdı o görüntüler.
Bundan kötüsü olmaz diye düşünmüştü Kadir o gece. Başına geleceklerden habersiz...

GÜNÜMÜZ

Karşımda öcü varmış gibi bakışlarım donmuşken yutkunarak Çağlaya döndüm. Onun da benden bir farkı yoktu.

Üzerinde siyah tişört ve altında da yine siyah pantolon olan adam kollarını önünde bağlayarak bizi izliyordu. Yüzünde eğlenen ifade olmasına rağmen en az bizim kadar şaşkındı.

BİR EZGİ MASALI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin