10

2.4K 115 16
                                    


Yağız'ın hemen arkasındaki sırada oturuyordum artık. Arkaya doğru attığı saçlarına dokunmak istiyordum. Ancak bu masum isteğime engel olmak zorundaydım. Senenin başından beri aynı sırada oturduğumuzdan olsa gerek Pınar yer değişikliği yapmayı çok saçma bulmuştu. Ona olan ısrarlarım bir işe yaramamıştı. O yüzden onunla yollarımızı ayırmak zorunda kalmıştım.

Arkamı dönüp Pınar'a baktım direkt olarak. O ise kollarını göğsünde bağlamış kaşlarını çatarak bana bakıyordu. Ellerimi kaldırırken napabilirim dercesine, dudaklarımı büzmüştüm aynı zamanda.

Ben onu çağırmıştım yanıma. Ama o gelmek istemediğinden Yağız'ın arkasında oturma fırsatını kaçırmamıştım. Tek oturuyordu Yağız. Genelde ders dinleyecek olduğunda sol tarafa oturur, uyuyacak olduğunda sağa geçip kafasını gömerdi sıraya. Arkasında da ben oturuyordum artık ve arka profilini o fark etmeden izleyebiliyordum.

Aslında ona yazarken diğer hattımdan cevap vereceği ihtimalini pek düşünmemiştim. Oysa işler benim düşündüğüm gibi gitmemişti. Daha doğrusu istediğim gibi gitmemişti. Kendimi gizlemeye üstün bir çaba harcamadığımın da farkındaydım. Tek derdim onunla konuşabilmek ve onun hakkında bir şeyler öğrenebilmekti.

Dip diyordu. En dipteyim diyordu. Neler yaşadığını, nasıl bir ailesi olduğunu, o sağ yanağındaki morluğun sebebini çok merak ediyordum.  Sorun onda değilse tüm engeller kalkıyor muydu?Benim için kalkıyordu. Çünkü o kendini düşünmekten başka derdi olmayan bir insan değildi. Her neyse onu dibe çeken dipten kurtulmalıydı. 

Sıranın sağ tarafına geçti. Uyuyacaktı şimdi. Kafasını gömmesini beklerken elimi çeneme yaslamıştım. Ama o sağa geçtiğinde sırtını duvara vermiş ve direkt olarak bana bakmıştı. Gözlerimi kırpıştırarak ona bakakaldım. Artık onu izlemeyeyim diye yol mu arıyordu anlamıyordum ama bu durum beni mutsuz etmişti. Sanki hissetmiş gibi alaylı bir gülümseme dudaklarında büyürken dikkatimi dersi anlatan hocaya verdim.

Yanımdaki Nursel sürekli koluma dokunup burada ne yazıyor, şurada ne yazıyor diye soruyordu ve onun sayesinde öğrendiğim tek şey birkaç kelime oluyordu ders boyunca. Hocanın doktor olacakmış da son anda öğretmen olmuş diyeceğim yazısı yüzünden ben de zor okuyordum zaten.

Neyse ki zil çalmıştı. Hoca bir sürü ödevi kitleyip sınıftan çıktığında rahat bir nefes alıp hâlâ aynı pozisyonda duran Yağız'a baktım. "Sana..." dedim.

"Kahve ısmarlayacağım."

"Unutmadım." dedi.

Beni kapıda beklemekten sıkılan Pınar, "ben gidiyorum." diye resti çekmişti çoktan. O nedenle Yağız'la birlikte kantine inmeyi ve ona kahve ısmarlamayı düşünüyordum. Bunu da her gün yapacaktım.

O yerinden kalkarken ben çoktan sınıf kapısına ulaşmıştım. Yanıma geldiğinde yürümeye başlamıştık birlikte. Bu sefer iyi bir şekilde kapatılmış sağ yanağında hiçbir iz görünmüyordu. Ama görünmediği halde biliyordum yanağında morluk olduğunu.

"Kapatıcıyı kendi tenine göre almışsın." diye mırıldandım. Bana doğru dönmedi sadece boğuk sesle, "evet." dedi. Kantine indiğimizde tüm gözlerin olmasa da birçok kişinin bana baktığını fark etmiştim. Bu kaşlarımın çatılmasına neden olurken yanımdaki Yağız'a baktım. Sonra ilerideki masada oturan arkadaşlarına.

Nazlı bana bakıyordu dikkatle. Güney ise sıraya girmişti bir şeyler almak için. 

Neden çoğu kişinin bana baktığını biliyordum artık. Yağız yüzündendi. Hakkında çok şey atılıp tutulan bu gizemli çocuğun yanımda olması yüzündendi. Kahve almak için otomatın yanına giderken Yağız arkamdan geliyordu. Birden arkamdan yabancı bir ses geldiğinde irkilmiştim. Dibime gelen Umut'a kaşlarım çatılmıştı hafiften. Ne ara oturduğu masadan kalkıp dibime gelmişti.

Gözlerim  kemikli yüzünden sağ koluna doğru kaydı. Kolu alçılıydı ve üzerinde bir sürü okunmayan yazı, ufak tefek çizimler vardı. "Geçmiş olsun." diye mırıldanırken yeşil gözlerini bende ve Yağız'da gezdirdi. Başını sallayarak sert bir sesle, "sağol." dedi. "Neden birlikte indiniz kantine? Seni hiç tanımıyorum." diye sordu.

Sesi şüpheli çıkarken gözlerimi kısmıştım. "Aynı sınıftayız Yağızla." diye mırıldanırken arkadaşının bu şüpheci tavırları meraklandırmıştı beni. Umut tekrar Yağız'a doğru döndüğünde eğilip otomattan kahve aldım. Elimdeki sıcak kahveyle Yağız'a döndükten sonra uzattım bardağı. Ufak bir gülümseyle, "teşekkür ederim." derken Umut bize bakmaya devam ediyordu. "Rica ederim." dedikten sonra Umut'a döndüm. "Deniz ben."

"Arkadaşına kendimi yakın hissediyorum." diye ekledim. Umut kısılan gözleriyle dikkatle yüzüme bakarken, "Yağız benim kuzenim." demişti. Kaşlarım havalanırken başımı salladım. Umut kuzeniydi. Peki Nazlı ve Güney arkadaşları mıydı? Yoksa o ikisi de kuzeni miydi Yağız'ın? Ona dair merak ettiğim çok şey vardı. Ama sorabileceğim şeyler değildi hiçbiri.

İkisiyle daha fazla ayakta kalmamak için aradan çekildim. "Görüşürüz," diye mırıldandım Yağız'a bakarak. Dudaklarını oynatarak, "görüşürüz," diye mırıldandı.

Onların yanından ayrıldığım gibi arkadaşlarımın olduğu masaya ilerledim. Pınar hala saklamadığı bir kızgınlıkla bana bakıyordu. Kendime bir sandalye çekip onun yanına sokulduğumda kolunu geri çekmişti hızla. "Satıyorsun kızım beni, şimdi yanaşma benim yanıma kedi gibi." 

"Ne satması?" diye homurdanırken hala dedikodu anlatan Yağmurla kesişti gözlerim. Birden ne anlatıyorsa yarıda kesip sessizce bana yaklaştı. "O gruptan hiç biriyle iletişim kuramıyor kimse. Ama sen okulun en gizemli çocuklarından biriyle konuşuyorsun!" 

Pınar yeni aklına gelmiş olacak ki katılırken Yağmur'a, ben omzumu silktim. "Yabani değiller sonuçta." diye mırıldandım. Yağmur sağa sola salladı kafasını. "Öyleler." dedi bana. "Hiç kimseyi almıyorlar aralarına. O halde sen nasıl konuşabiliyorsun onlarla?"

Umut'un birden arkamda belirip benim kim olduğumu sorgulaması bu yüzden olabilirdi. "Demek ki adamına göre muamele." diye cevap verirken ben, Yağmur ciddiyetle cevap beklemeyi bırakmıştı artık. Özel bir çabam var mıydı aralarına girmek gibi? Yoktu, özel çabam sadece Yağız içindi. Ama neden başka hiç kimseyi aralarına almadıklarını merak etmiştim. Bu merakım zamanla son bulur muydu emin değildim. 

Eğer kimseyi almıyorlarsa aralarına Yağız'a benden uzak durması konusunda tavsiye mi vereceklerdi? Gerginlikle bunlara kafa yormayı bırakmam gerektiğini hatırlattım kendime. Yakın mıydı sanki bana uzak duracaktı?

"Haberin var değil mi?" 

Yağmur'un sesiyle kafamı ona çevirdim. "Neyden?" diye sordum. Yağmur yine bana yaklaşırken, "partiden," demişti. Ben ağzımı açamadan yanımdaki Pınar atladı. "Haberi yok ama gelecek tabii ki."

Ona döndüğümde kaşlarını çattı. "Eğer benimle gelmezsen..." devamında öfkeli öfkeli bakmaya devam etti. Derin bir nefes verirken dudaklarım arasından, "asarsın kesersin." diye tamamladım cümleyi.

En Acı Renk (Texting)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin