34

269 16 0
                                    


Uzun bir aradan sonra tekrardan merhaba!
Hatta baya uzun bir ara çünkü bu arada kitabı kaldırdım. Hem sınav sebebiyle hem de yazma isteğinin zaten kalmamasından dolayı. Şimdi sınav bitti. Yazma istediğim inanılmaz yüksek olmasa da okuyanlar olduğunu görünce bölüm başlığı açmaya karar verdim.

Ufak bir hatırlatmak için önceki bölüme göz atabilirsiniz. İyi okumalar.

~•~

Deniz

"Ağlama artık." dedikten sonra kolumu Pınar'ın omzuna attım. Bazen verdiğiniz tavsiyeler hiçbir işe yaramazdı. Sanırım bu da o hesaptandı çünkü bağıra bağıra ağlamasını engelleyememişti bu tavsiye.

Onun acısını kesmek hiçbir şekilde mümkün görünmüyordu. Zamanı geriye alma hakkım olsaydı belki bunun için kullanabilirdim. Ona tıpkı bir bebek gibi nazik bir şekilde kollarımın arasına alıp başını boynuma yasladım.

"Deniz gerçekten o kadar şerefsizdi ki anlatamam! Resmen piç gibi hissettim kendimi ya!" dedi kelimelerin arasında yarım asır duraksayarak.

Dudaklarım istemsizce hafifçe büzüldüğünde başımı eğip saçlarının arasına bir öpücük kondurdum. "Ah be güzelim... Keşke senin yerine ben gitseydim. Seni bu kadar kırıp dökemeseydi." dedim hayıflanarak.

Ağlamaya devam etti.

"En kötüsü de ne biliyor musun?"

Kafamı sağa sola salladım. Pınar bunu göremese de hissetmiş olmalı ki, "Öpüşmemizin hiçbir anlamı olmadığını söyledi."

Gözlerim kocaman açıldı. Bir an için arkadaşımın, belki artık beni arkadaşlıktan men edecekti ama, aşk acısı çektiğini unutmuştum. Evet, bunu gözyaşları içinde söylemesine rağmen.

"Aa siz öpüştünüz mü?" dedim tamamen boşluğuma geldiğinden. Ben bunu söylediğimde kısık sesli olan ağlaması şiddetlendi. "Deniz sana adam için hiçbir anlamı yokmuş diyorum sen aa diyorsun bana!"

"Evet, aaa yehuu falan ama sadece benim için. Onun için duvarı öpse de aynı şeydi muhtemelen. Salak, gerizekalı olduğundan. Hiçbir anlamı yok, dedi ya. Anlamı yok dedi. Şaka gibi ya!" diye bağırdı öfkeyle. Ellerini yumruk yapıp başına vurmuştu yavaşça.

Yüzümü buruşturdum. Bu hikâye böyle bitmeseydi eğer öpüştüklerine sevinebilirdim. Umut zaten yıkık bir hâldeydi. O an karşısına kim gelirse gelsin yıkıp dökecekti. Ama bunu Pınar'a anlatamamıştım işte. Çünkü Pınar, Umut'un yalnız kalmasını istemiyordu.

Anlıyordum onu da. Umut'a karşı bir şeyler hissediyordu ancak ona biraz daha zaman tanıması gerekiyordu. O zamanı bekleyemediği için sonuç hüsrandı.

"Ha bir de!" diye bağırdı öfkeyle Pınar. "Söylediği şeyden pişman oldu biliyor musun?" dedi bana kıpkırmızı olmuş yeşil gözleriyle bakarken. Kaşlarımı çattım hafifçe. 

Pınar ise adeta şerefsiz gibi gülerek, "tabii söyleyeceğini söyledi ama baktı ki benim ona hislerim var pişman oldu dibine kadar. Köpek gibi." dedi ağlamaya geçiş yaparken.

Elimle sırtını sıvazlamaya geçerken aynı zamanda anlattıklarının doğruluğunu sorgulamamaya çalışıyordum. Ama o zaten gerçekleri çok bekletmiyordu. "Tamam, belki köpek gibi pişman olmadı henüz ama olacak o. Eğer olmazsa bir daha yüzümü bile göremez."

Canım arkadaşım. Kırılmış olmasına rağmen ki benim gördüğüm ve şahit olduğum en büyük kalp kırıklığında bile insanları silip atamıyordu. Umut'u affedeceğini şu anki söylediklerinden bile anlamak zor değildi. Sadece artık sadece Umut'un değil Pınar'ın da zamana ihtiyacı vardı.

En Acı Renk (Texting)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin