"Yağız hep umutsuzdu Deniz. Ama şimdi gözleri öyle bakmıyor. Sanırım o göz bebeğindeki parıltıya da umut diyorlar."
Ellerini belime koyduğunda nefesimi tutmuş ve kafamı kaldırıp onun küt çenesine bakmıştım. Uzun süredir basketbol oynamaya çalıştığımız için ikimizde yorulmuş ve terlemiştik. Alnında ve boğazında ter damlacıkları birikmişti hâliyle.Tuttuğum nefesi o başını eğip benimle göz göze gelince bırakmıştım. Elleriyle belimi sararken gözlerime dikkatle bakıyordu. Kahve saçları terlemiş alnına yapışmıştı. Ben de onun kadar yorulmuş olsamda bu kadar kusursuz görünmüyordum.
Hatta oldukça kusurlu göründüğüme emindim.
Yutkunduğunu boğazına kayan gözlerim sayesinde fark ederken belimdeki elleri baskısını arttırıp beni iyice kendine çekmişti.
Gözlerim onun yüzünden potaya kayarken hayıflandım. "Bu sanırım yüzüncü denememiz." diye tekrar ona döndüğümde gülümsemişti.
"Yüzüncü bininci fark etmez en azından bir atış yapana kadar uğraşacağım demiştin." diye bana hatırlatmada bulunduğunda hâlâ hissettiğim o yoğun hisle kafa salladım ona.
Sırtım göğsüne değiyordu ve inip kalktığını hissedebiliyorum bu sayede. Aslında bininciyi de denesek olurdu, seninle bu kadar yakın olacaksam ama.
"Saçlarım... Saçlarımı toplamam lazım ama." dediğimde dudağı kıvrıldı."Peki bekliyorum."
Belimdeki ellerini çekince başımı eğip saçlarımı bileğimdeki tokayla topladım. Altıma siyah bir nike tayt, üzerime ise üst gövdemi saran bir body giymiştim. Eldiven kısmı hoşuma gidiyordu bu uzun kollunun. Saçlarımı tepeden becereksiz bir at kuyruğu yaptıktan sonra basketbol topunu eliyle beli arasında sıkıştıran ve beni izleyen Yağız'a baktım. Altında dizlerine kadar gelen bol bir eşofman, üstünde ise klasik bir sıfır kollu vardı.
Kolları yeterince kalındı ve son zamanlarda kendini basketbola adadığı için vücudunda gözle görülür bir değişim vardı. İkimizde beden dersi için kullanılmayan bir spor salonunu bulup buraya gelmiştik. Diğerleri ise voleybol oynuyordu, bizim biraz ötemizdeki filede.
Tekrar onun yanına gittiğimde topu direkt olarak bana verdi. İki elimin arasındaki topa dikkatle bakmaya devam ederken, "neden potanın dibinden atmıyorum?" diye sordum.
Gözlerimle topun siyah çizgilerini takip ederken ondan, "nasıl istersen." diye bir cevap geldi. Ona dönüp sırıttıktan sonra emin adımlarla potaya yaklaşmış ve topu fırlatmıştım.
Tekrar girmediğinde ve bunu özellikle potanın etrafında döne döne beceremediğinden topa sinirlenmiştim. Ayaklarımın dibine kadar geldiğinde dudaklarımdan bıkkın bir nefes verdim.
"Sanki inatla girmiyor potaya." dediğimde Yağız başını sağa sola salladı.
"Sen sadece elinden atıyorsun çünkü. Potaya denk getirmeye çalışmıyorsun ki."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
En Acı Renk (Texting)
Teen FictionDeniz devamsızlığı sınırda olduğu için arkadaşının tavsiyesiyle hackerın birine mesaj atar. Ancak şans ondan yana gülmüştür bu sefer. Çünkü mesaj attığı hacker, sevdiği çocuk çıkmıştır.