Kafam karışık- Yaşlı AmcaEvet, Yağız'ı görmek istemiştim ama bu hâlde değil.
Dört günde böyleyse ilk günkü hâli nasıldı? İşte bunu düşünmek bile istemiyordum.
Çünkü ben okuldan çıktıktan sonra büyük bir heyecanla ve işte şu an gördüğüm manzarayı kafamda kurduğum için korkuyla dükkana gelmiştim. Ve evet, kafamda kurduğum senaryolardan biriydi bu.
Her tarafı morluk ve yara bere içinde kalan Yağız.
Dudaklarımı birbirine bastırırken yumruklarımı sıktım. Kapı kapalı sanmıştım ilk dükkana geldiğimde ancak ittirdiğimde açılmıştı.
Ben onu uyanık görmeyi beklerken o aslında koltuklardan birine uzanmış uyuyordu. Üzerinde tişört yoktu. Sadece siyah, bol bir pantolon vardı altında.
Ayakları ise çıplaktı.
Ellerini kafasının arkasında birleştirmiş bir hâldeydi. Yara bere içindeki göğsü her nefes aldığında inip kalkıyordu. Bu sefer sağ yanağında bir morluk yoktu ama tüm vücudu morluk içindeydi.
Aralık bıraktığım dükkan kapısını onu uyandırmamak için yavaşça kapattıktan sonra elimdeki poşetleri yuvarlak sehpanın üzerine bıraktım.
Buraya gelmeden önce ev yemekleri almıştım. Az çok kuzenlerinin söylediklerinden kötü bir halde olduğunu anladığım için almıştım yemek. Belki yine yemek yememek için direniyordu.
Derin bir nefes alıp etrafı süzdüm.
Bir önceki sefer geldiğimde burası daha dağınıktı. Ama şimdi çöplük olma yolunda değildi en azından. İdare eder bir ortamdı.
Bilgisayarlardan üçü de aynı yerinde duruyordu. O gün buraya geldiğimde hissettiklerimi hâlâ çok iyi hatırlıyordum. Dudaklarımdaki acılı gülümseme gittikçe buruk bir gülümseye kaydı.
Dudaklarımı ısırırken Yağız'ın uyuduğu koltuğun karşısındaki koltuğa oturdum. Yutkunurken ona bakmamak için direniyordum.
İçim açıyordu.
Gözlerimi kırpıştırarak sulanan gözlerimin kurumasını isterken aynı zamanda parmaklarımla oynuyordum.
Sessizce ona bakmadan, "neden bu hâldesin?"diye sordum. Kısık kısık nefes alma ve verme sesleri geldiğinden devam ettim onunla konuşmaya.
"Kim bilir ne kadar acıdı canın? Nasıl bu hâldesin? Kim yapıyor bunu sana?"
"Bu... Buna katlanamazsın Yağız. Böyle morluklara, böyle yaralara insan nasıl dayansın?"
Gözlerim iyice yaşlanmıştı. Kafamı kaldırdım ve bir süre yara bere içindeki yüzünü izledim uzaktan. Sonra yavaş adımlarla koltuğun yanına iliştim.
Diz kapaklarımı yere koyarken elimi yanağıma yaslayıp dirseğimi de koltuğun kenarına koydum. Onu şimdi yakından izliyordum.
Gözlerini saran uzun kirpiklerine baktım bir süre. Dudağının kenarındaki kurumuş, kabuk tutmuş yaraya, çenesindeki morluğa, kafasındaki dikiş izine, göğsündeki morluklara, dikişlere, kabuklanmış yaralara içim yana yana göz gezdirdim.
Parmaklarımı yüzüne yaklaştırırken yutkunmuştum. Şu an uyansa yaptığım şey onun gözünde korkunç bir şey olabilirdi. Acıyla kıstım gözlerimi. Kafamı sağa sola salladım sonra. Parmaklarım morluğun olduğu yüzünde gezindi.
Durduramamıştım kendimi.
Yüzü hâlâ sabitti. Gözleri kapalıydı. Kahve tutamları dağınıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
En Acı Renk (Texting)
Teen FictionDeniz devamsızlığı sınırda olduğu için arkadaşının tavsiyesiyle hackerın birine mesaj atar. Ancak şans ondan yana gülmüştür bu sefer. Çünkü mesaj attığı hacker, sevdiği çocuk çıkmıştır.