Saniye
Tarihlerin,saatlerin,kelimelerin geçmişten hızlı, gelecekten yavaş olduğu zamanlardı.Farklı olan tek şey renkler ve şekilleriydi. Uzaklardan gelen anlamsız bütün seslerin arasından anlamlı gelen tek ses onun sesiydi.
"Eva...Evaa! nerdesin Eva!"
Sislerin arasından tonlarca ağırlık taşıyormuş gibi hareket eden, heybetli, yanakları soğuktan al al olmuş bir asker atıyla son sürat ilerliyordu.Sanki söyleyebildiği tek bir söz varmış gibi avaz avaz haykırıyordu.
"Eva!.. Eva"
Nefesi düzensizleşince, içine dolan buz gibi hava, boğazında yumru yapıp sürekli öksürmesine neden oluyordu, buna rağmen sürekli aynı isim dilinde, haykırıyordu.Az ilerideki kulübeyi farkedince dünyadaki en muhteşem, olağanüstü esere bakar gibi eve baktı, atından adeta süzülerek, kapıyı tek bir hareketle yere indirdi. İçeride iki asker,bir masa ve sandalyelerden başka hiçbir şey yoktu.
"EVA NEREDE!"
Sandalyeden korkuyla irkilip ayağa kalkan askerler kekeleyerek
"Eva öl..dü sonunda öldü"
"Sen neden bahsediyorsun Eva asla ölmez,o zaman cesedi nerede, neler olduğunu derhal anlat bana!"
"Uçurumdan atladı...herkesin kıyısına bile bakmaya çekindiği, ölüm uçurumu oradan sağ kurtulması imkansız"
Diğer asker sürekli başıyla arkadaşını onaylıyordu.
"Ya başkomutan Ade, o bunu biliyor mu!?"
"onun burada saklandığını söyleyen Başkomutan Ade'ydi, onun sayesinde o kaçağı bu kadar hızlı bulabildik"
Heybeti omuzlarından aşağıya doğru çökmüş, tonlarca ağırlık sırtında kambur olmuştu, tıpkı havada asılı duran bir cesedi andırıyordu.
"Efendim bu notu kaçarken düşürdü,sanki bir vasiyet gibi başkomutan Ade'ye bırakmış bu yüzden açamadık, buyrun."
Gözlerinde sönen yıldızlar birer birer tekrar yanmıştı,yanaklarında soğuktan oluşan al al renkler, sıcak gözyaşıyla daha çok yanıyor, yandıkça iğne gibi yanaklarına batıyordu.
Elleri titreyerek mektubu aldı.İki asker izin isteyerek koşar adım kulübeden çıktılar.Ben Eva..
Eğer bu mektup birilerinin eline geçmişse artık özgürüm demektir.Savunduğum,çırpındığım, halkın kölesi olduğum,kelimelere sesimle ruh verdiğim her gün tutsaktım,bedenimin tutsağı... kipriklerim ruhuma demir parmaklık, kelimelerim ruhuma tek nefesti.
Bu mektubu Ade'ye bırakıyorum benim gölgem,izim, yoldaşım Ade...
İmparatorun katilim olması için gönderdiği benim ise kendisini her zaman kurtarıcı olarak gördüğüm Ade..
Bugün Ade..senin askerlerinle hınca hınç vuruşurken yaralandım, bu yüzden sana yazdığım bu mektupta kaderimiz gibi kanla yazıldı, sana bembeyaz kağıt bırakmak barış işareti olacağından, ellerim kanlıyken,imparator için döktüğün her kanı hatırlatması,böylelikle barışı umut içinde hayal ederek,ölümümle getirilmesini umarak bir nokta gibi, bir son gibi bu kağıda döküyorum.
Halk için savaştım lakin savaştigim halk bana sırtını döndü, inandıklarım için savaştım lakin inancım ümitsizliğe kendini kurban etti.
Halkın tek umudu,ölürsem imparator derilerini,evlatlarını, yediği tek lokmalarini ellerinden almayacağı gerçeği oldu.
Savaştiğım her şey yerle bir oldu,belki de haklılar onların bu umudunun gerçekleşmesi için bir gün gerekeni yapacağım Ade... ölümümle inancımı tazeleyeceğim. Umudumu kanımla yıkayıp, toprağımda oluşan yabani ümitsizlik otlarını kılıcımla keseceğim.
Yeniden görüşeceğiz Ade...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝕯𝖔̈𝖓𝖌𝖚̈
Historical FictionZamanın içerisinde, birbirini takip eden akrep ve yelkovan... Döngü; zamanı, hikayemizin ilk on iki bölümü geceyi, son on iki bölümü gündüzü temsil ediyor. Bu yüzden ilk bölümler gecenin aydınlanması gibi yavaş yavaş kendini gösteriyor. Sabırla okuy...