"Bunun adını biliyor musun?"
"Bilmiyorum ."
"Yanık...acı ve buruk!"
"Tıpkı gül gibi kokuyor, Verda... adı diyorum, Verda olsun!"
"Olmaz!"
"Neden?"
"Ruhum Verda şiirini bilmiyor musun!? Barlas'ın oğlu Ade yazmıştı hani!?"
"Hmm ne olmuş? Şuradan iki yemiş daha atsana torbaya!"
"He işte Verda, Ade'nin rüyasında gördüğü, ona Elveda diyen yoldaşına yazdığı şiir! Bazıları diyor ki; rüyasında yoldaşı, ikisinin adının sadece elveda sözcüğünde birleştiğini, böylece asla kavuşamayan iki yabancı olacaklarını söylemiş O da bunun karşılığında rüyasını gördüğü sabah bu şiiri yazmış. Ruhum Verda, yani ruhum gül çiçeği, ben senden ayrı değilim ki ayrılabileyim."
"Elveda..Verda yani ikisinin adı mı mühürlenmiş bu kelimelere!"
"He ya! işte bu yüzden "Verda ismi konulmaz uğursuzluk getirir." derler. Kimseler ne çiçeğe ne doğan çocuğa Verda ismini koymaz, o yüzden sen bu yemişe başka bir isim bul!"
"Buruk..acı ve yanık bir de gül gibi kokuyor, hem yenir,hem dikilir buna en güzel isim Verda ismidir."
"Sen bilirsin! Benden söylemesi!"
....
Kız günler sonra tekrar, çocukken onu kurtaran Eva'nın yanına gelmişti. Yaşlı adam yine her zamanki yerinde kuki içerken, onu görünce heyecanlanıp oturduğu yerden kalktı.
"Kızım yine geldin he!"
"Geldim baya oldu görüşmeyeli, ben gittikten sonra değişen bir şey oldu mu?"
"Hayır sürekli aklının içindeki anılarda kendini kaybedip duruyor! bazen bizim buradaki çocuklar ateş yakar,O da ateşi gördüğü gibi delirir, oradan oraya koşarak bağırır, çağırırdı. Ateşi kaç kere söndürmek için elini içine atlamaya çalıştı bir bilsen! Anlamsız bir şeyler söyler, birkaç defa Barlas der sonra yere düşüp sonuna kadar ateşi izlerdi. Bazı zamanlarda ise tuhaf bir şekilde ateşe bakıp tepki vermez öylece bakar, durur. Sanki kafasında, sürekli geçmişin içerisinde sıkışmış gibi döner, durur. Yediği tek lokma şuradaki yemiş ağacı o yüzden hiç hâli yok! bir deri bir kemik kalmış."
"Hiç konuşmaz mı?"
"Hayır kimseyle konuştuğunu görmedim."
Kız uçurumun kenarında oturan Eva'nın yanına oturdu. Elini, elinin üzerine koyup Eva'nın baktığı yere baktı.
"Acaba hangi zamanda, hangi saatin, salisenin, rakamın içinde debelenip duruyorsun."
"..."
"Biri bana beyazın ulaşılmaz, grinin boşluk, ve siyahın karanlık olduğunu söyledi. Hayatın ise benim için beyazı arzulamaktan ibaret olduğunu, bunu yaparken de sürekli gri ve siyaha batıp duracağımı ama asla beyaza ulaşamayacağımı söyledi."
Eva, kıza döndü. Eliyle kızın yüzünü okşayarak tekrar başını çevirdi.
"Sen..sen peki grinin boşluğunda aradığın şey ne? Beyazın ulaşılmaz olduğunu bilmene rağmen neden sürekli kendini, boşluk ve karanlıkla cezalandırıyorsun!?
"..."
"Bana beyaza ulaşamayacağımı söyleyen o kişiye ne söyledim biliyor musun?"
"..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝕯𝖔̈𝖓𝖌𝖚̈
Historical FictionZamanın içerisinde, birbirini takip eden akrep ve yelkovan... Döngü; zamanı, hikayemizin ilk on iki bölümü geceyi, son on iki bölümü gündüzü temsil ediyor. Bu yüzden ilk bölümler gecenin aydınlanması gibi yavaş yavaş kendini gösteriyor. Sabırla okuy...